Home / News / YAZILAR / Kavram / Devlet Adamı
islam devleti default

Devlet Adamı

İnsanların çoğu Devlet adamını idareci veya devlette hükmetme işlerini doğrudan doğruya yöneten kimse sanmaktadırlar. Devlet başkanı, bakanlar ve buna benzeyenlere bu vasfı vermekte ve bunlardan başkasının devlet adamı vasfına sahip olmadıklarını kabul etmektedirler. İnsanları devlet adamı ve vatandaş olarak iki sınıfa ayırmakta ve devlette bütün memurları ve müstahdemleri ikinci sınıfta göstermektedirler.

İnsanlarda mevcut “devlet adamı” anlamı hatalı bir anlamdır. İdareci, devlet adamı vasfını hak etmiş olabilir veya olmayabilir. Vatandaş kendi arazisinde bir çiftçi veya fabrikada bir işçi veya bir tacir veya bir öğretmen olarak, hükmetme işlerinden hiçbirisini deruhte etmese bile, aynı anda bir devlet adamı olabilir.

Devlet adamı; icat edici siyasi bir lider olup hükmetme zihniyetine sahip, devlet işlerini idare edebilecek, problemleri çözebilecek, özel veya genel ilişkilerde hükmedebilecek her adamdır. Devlet adamı budur. Ve o idareci olmasa ve hükmetme işlerinden herhangi birisi deruhte etmese bile insanlar arasında bulunabilir.

İslam devleti, Hicretin birinci senesinde kurulduğundan beri, kendi zihniyetleri, nefis ve davranışlarında bu vasfı taşıyan adamlardan kalabalık bir cemaatı içinde taşımakta idi. Bu hal altı yüzyıldan fazla yani, Abbasi devletini sonuna kadar sürmüştür. Hükmedici zihniyetlerin yetişmesinde kıtlık başlamasına rağmen, on birinci yüzyılın (miladi on sekizinci yüzyıl) ortasına kadar devlet adamı vasfına sahip olan kişilerden mahrum kalınmadı. Fakat gerçek manada devlet adamı olarak adlandırılabilecek adamların sayısı azaldı. Ve Hilafet yıkılınca, kıtlık meselesinden öte devlet adamı yetiştirebilecek özelliklere sahip toprak yok oldu. Artık İslam ümmeti, hükmetme zihniyetinde adamlar çıkaramadı. Ve ümmet içinde onların varlıkları tükendi.

Devlet adamının yetiştiği ümmete gelince: o kendi pratik hayatında iç ve dış ilişkilerinde hükmetme fikrine sahip olacak, kendi sınırları dışında bulunan bütün insanların işlerine riayet edecek ve onların problemlerini çözecek sorumluluk ihsanını taşıyacak veya halklar arasında kendi zati kıymetini ihsas edecek lider yetiştiren bütün dünyada yüksek bir seviyede bulunan bilhassa liderlik merkezinde olmak için uğraşandır.

Devlet adamı ve hükmetme zihniyetine sahip olanı bünyesinde yetiştiren toprak budur. Bunun varlığı Hilafet yıkıldığından beri yok oldu. Artık ne ümmet bu sınıf insanları doğurmağa döndü ve ne de onları yetiştirme gücüne sahip olan toprağın mevcudiyeti kaldı.

Bu ümmet şimdiye kadar külli fikirlerin en azametlisine, yani kainat, insan ve hayat hakkında külli bir fikir olan akidelerin en üstününe, Müslüman için hayatta saadet yönünü gerçekleştirecek özel görüş yönüne hayatı en mutena vaziyette yaşayabilmek için Müslümanları yükseltecek seçkin bir hadarete ve fikrin en yüksek mertebelerinde bunların hepsine sahip olmasına rağmen, ne pratik ne de tatbiki yönü hayattan alınmayan, aksine kitaplarda mevcut mücerret felsefi fikirlere ve alimlerin beyinlerinde ezberlenmiş bilgi olarak bulunan fikirlere sahip olanlar bulunsalar bile Devlet adamı yetiştiren toprak yok oldu. Bundan dolayı insanlar arasında bu sınıfın vücut bulması tabi olarak nadir olacaktır. Bir Müslüman ne siyasi fikir ve ne de liderlik mefhumları ile beslenmedikçe siyasi liderliğe nasıl sahip olacaktır. Benzetme ve taklitçilik peşinde soluyarak koşarken icat edicilik ona nereden gelecektir.

Ona göre hükmetme, sorumluluk değil, görev ve riayet etme değil bir ganimet, büyük devletlerle yarışma ve onlara karşı çıkma değil, onların rızasında görünmek olduğu sürece hükmetme fikirleri ona nereden gelecek?.

Müslüman kendilerini kalkındırabilmek için devlet adamı çıkartma ve onları çoğaltma yolunu aramalıdır. Ancak bu İslam Akidesini yani, kainat, insan ve hayat hakkında külli düşünce üzerine inşa edilen siyasi İslam kültürüyle kendilerini kültürleştirmedikçe tamamlanamaz. Bu kültür Müslümanların hepsini kapsadıkça ve onun vakıası hasıl oldukça devlet adamı yetiştiren toprak bulunmuş olur. Böylece devlet adamı verimli bir şekilde yetişmeye başlar ve bu adamlar ne zaman bulunurlarsa o zaman kalkınma olur. Ve değişme başlamıştır veya başlamak üzeredir.

İçinde devlet adamı bulunacak hava veya durum budur. Her idarecinin devlet adamı olması beklenemez. O seçimlerle gelen veya askeri ihtilalle tensip edilen veya kendisini hükmetme mevkiine parasının çokluğu ile yükselten etrafında ne olacağını idrak etmeyen ve burun ucunun gerisinde olanı göremeyen değil, ancak ümmet içinde önceden yetişen icat edici siyasi kimse liderdir. Devlet adamının hükmetme mevkiine nasıl geleceğinin yolu ise şöyledir. Evvela çevresinde bulunanlara kendisini kabul ettirip sonra kendi beldesi ve iklimine kabul ettirecek ve sonra ehliyet ve kudretiyle şöhret kazanıp hüküm mevkiine tayini yapılacak veya seçim yoluyla hükmetmeye ulaşacaktır. Bu muhlis devletlerde ve uyanık halklarda olur. Lakin şu anda İslam dünyasındaki gibi devletlerde bir devlet adamının hükmetmeğe ulaşma yolu; evvela insanların liderliğini almak için uğraşmak sonra mevcut iktidarı düşürüp işleri eline geçirmek için onu tenkit edecek kitle veya etkili kuvveti toplumda bulundurmaktır.

Müslümanlar İslam’ı tatbik ettikleri ve onunla kültürleştirildikleri zaman devlet adamına sahip olanlardan binlercesini yetiştirdiler. Bunlar ister Ömer, Ali, Mutasım, Selahaddin ve Fatih Sultan Mehmet gibi iktidarda, ister İbni Abbas, Ahmet İbni Kays Ahmet İbni Hambel ve İbni Tevmiye gibi tebaa fertlerinden olsunlar. Çünkü bunların hepsi İslam akidesinin içinden çıktılar. Ve onun siyasi yolunda yürüyorlardı. Bütün insanların hidayete ermeleri için, dahilde bulunanlardan ziyade İslam devletini onlara tebliğ etmeyi ve onlar üzerinde İslami tatbik etme sorumluluğunu hissediyorlardı. Ömer İbni Hattab’ın Irak arazisinde bir hayvan yere düşerse, onun yolunu ben neden düzeltmedim diye Allah’ın bana soracağından korkuyorum. Dediğini duyduk. Ve Rum arazisinde bir Müslüman kadının “Mutasım” diye çağırdığı Mutasım’a ulaştırılır ulaştırılmaz ona yardıma kalkıp kendi komutanlığı altında bir ordu hazırlayıp Rum İmparatorluğunun doğum yerini işgal edinceye kadar beldelerini fethederek ülkelerine girdi. Ve Ahmet İbni Hambel’e Kuran’ın yaratılmış olduğunu söyletmek için onu sıkıştırmağa ve dövmeğe teşebbüs edildi. O onu söyleyip Müslümanları saptırmamak için dayak ve hapishaneyi tercih ediyordu. Bu gibi sorumluluk ihsası devlet adamı için zaruri bir şarttır. Lakin bu günlerde Müslümanlar çeşitli hastalıklara tutuldular. Önem bakımından bunların en hafifi ve az olanı devlet adamı kaybetmeleri değildir. Bugün ümmette devlet adamı kaybolunca bu idareci ve icraatçılar meydana çıktılar. Ve bunların hepsi de herhangi bir yönüyle asla Devlet adamı vasfına sahip değildirler.

Ümmetin maslahatlarını yürütmek plan çizmek ve düşünme gücüne sahip olmadıklarından bütün bunları yani bu meseleleri yürütme işini büyük devletlerin arzuları üzerine bırakıyor, onlara memleketlerinin geleceğinde tasarruf etmekte serbest davranma imkanı veriyorlar. Öyle ki, bu idareciler memur veya ırgatlar gibi oldular. Bu şartlar altında büyük devletler sosyalizm, Kapitalizm, vatancılık ve milliyetçilik fikirlerini yaymaya ve ilişkilerde ölçü yapmaya başladılar. Gerçek silah ile sahtesini karıştırıp ve onların evet dediklerine evet, hayır dediklerine hayır diyen de odur. Böylece düşünme ve hükmetmede asalet ve kötülük yok oldu. Aciz ve zayıflara mahsus taklit asrı doğdu. Ve kerim olan Resul (s.a.v)’in ” Sizden öncekilerin yollarını kol kol, karış karış takip edeceksiniz, hatta onlardan birisi bir kerten kelenin deliğine girse sizde girecek ve onların birisi yolda kendi kadınıyla münasebette bulunsa sizde bunu yapacaksınız”, kavli gerçekleşti.

İdareci ve insanların çoğunun problemlerini çözen ve davranışlarını düzenleyen düşünüşleri, İslam akidesinden çıkmamaktadır. Onlar batı fikirlerine meylettiler ve galip devletlerin hükmetme fikirlerini okudular. Bu idareciler okudukları o kitaplara öylesine bağlandılar ki, idrak etmeden ve anlamadan okuduklarını tekrar etmeğe başladılar. Ancak bu fikirler kapitalist ve sosyalist bir toplumda uygun olsa bile İslam ümmetinde uygun olmaz. Hatta bu devrede Enver Sedat gibi bir idareci çıkıp İsrail’e yaptığı çirkin ziyareti sırasında ve sonra; hadaret, hadaretleşme, nefis duvarını yıkma, kutsal görev siyasi şecaat ve tarihi ziyaret kelimelerini tekrarlamaya başladı ve şairin:

-‘’Ben son zamanda gelmiş olduğum halde’’

-‘’Benden öncekilerin yapmadıklarını yapacağım,’’ mısralarına bürünerek Devletler arası ilişkilerde yeni bir açılım yapmış olduğunu ve öncekilerin hepsinden daha ileri gittiğini gururla iddia edip bütün kıymetleri, ölçüleri ve sözleri tersine çevirdi. Onun indinde zillet, hadaret, hıyanet ve İsrail’i tanımak, kutsal görev, alçaklık ise, şecaat oldu. Bundan önce hiç bir hain, Devletler arası ilişkilerde böyle bir fiili yapmaya cüret edememişti. Bu zındık, kendi ümmetini dinini ve vatanını hiçe saydı. Ümmette kendi halkı için endişe edeceği yerde kendi halkından korkan Hüseyin gibi bir idareci çıktı ve 1970 senesi Eylülünde Müslümanlara vahşice vurdu. Ki o şayet isterse Yahudi Liderlerini kendi halkından korktuğu için gizlice ziyaret eder. Sanki Akabe ehlinin gözleri kördür. Ümmetten Suudi Arabistan’da Fahd gibi bir idareci çıkıp bir Amerikan dergisine şöyle demeç verdi. ‘’Hilafeti yıkan Mustafa Kemal büyük bir adamdır. Yalnız o, hata işledi. Çünkü İslam’ı yıkmak için tepeden uğraştı. Biz ise İslam’ı yıkmak için tabandan uğraşmaktayız.’’

Bu gibi idareciler, kişi yahut ümmet kıymetini ne düşünme ve nede davranışlarında ihsas edecek liderler değildirler. Hepsi de devlet adamı vasfı ile vasıflanmazlar. Hepside değersizdirler ve Resulüllah (s.a.v)’ın onlar hakkında kavli gerçekleşti. ” İnsanlar için öyle aldatıcı yıllar gelecek ki, yalancıya inanılır ve sadık olan yalancı sayılır, haine emniyet edilir ve emin olan hain sayılır ve düşük adamın sesi çıkar.” Düşük adam kimdir? Denildi. ‘’Genel meselelerde söz eden değersiz adamdır.’’ Cevabını verdi.,

Ey Müslümanlar! Sizin tarihiniz İslam’la irtibatlıdır. İslam’dan önce koyun veya deve için çatışan kabileler idiniz. İslam’dan sonra Allah nezdinde itibarı olmayan ve değersiz şeyler için çatışacak ve çarpışacak devletçikler oldunuz. İslam’la düşünmeye ve davranmaya başlamaz ve onu bir hükmetme nizamı ve metodu yapmadığınız müddetçe şer tırmanışına devam edecek ve siz fasit dairede dolaşıp kalacaksınız.

Sizin izzetiniz ancak İslam ile gerçekleşir. Sizin kaderiniz budur. Sizin için ondan kaçış yoktur. Hilafetin sizi gölgelendirdiği zamanlar sizden binlerce veya on binlerce devlet adamı vasfı ile vasıflandırabilecek insanların bulunduğu ispat edildi. Artık bu binlerce kişileri iade ettirmeniz zamanı geldi. Onların ortaya çıkmaları kuvvetli ve etkili bir düzeyde olmalıdır. Bunlar bulunamazsa sizde hiç bir kalkınma ve değişme hasıl olmayacaktır. Sizde hükmetme zihniyetini oluşturmak siyasi liderlik hasıl etmek ve sonra da bu düşük adamlardan kurtulabilmek için sizin İslam Kültürü ile kültürleşmeye çağırıyoruz. Ve devlet adamı vasfı ile vasıflanan adamların siyasi liderliğe istidatlı ve o güce sahip kimselerin bu günlerde bulunduğunu size temin ederiz. Bu zafer ve değişmenin yaklaşmasına bir işaret ve müjdedir.

Ey Müslümanlar! Bu üstün bir ümmet ve büyük bir devlet haline döneceğinizin ümit ışığıdır. Böylece İslam bayrağını yükseltecek, fetih ordularını tekrar başlatacak, İslam’ı ve hadaretini bu hasta dünyaya yüklenerek zafer müjdeleriyle tekrar hareket edeceksiniz. Bütün bunlar Allah için zor değildir.

Kaynak: Raşidi Hilafet Dergisi, Sayı 1

Ayrıca...

islam devleti default

Siyasi Fikirler – Giriş

Abdulkadim Zellum, Siyasî Fikirler GİRİŞ: Siyaset ümmetin iç ve dış işlerini gütmektir. Bu hem devlet …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir