Home / News / YAZARLAR / Saliha Aydın / ŞİİLER, KÜRTLER VE SÜNNİLER BAĞLAMINDA IRAK…
islam devleti default

ŞİİLER, KÜRTLER VE SÜNNİLER BAĞLAMINDA IRAK…

 

Amerika’nın 11 Eylül saldırılarını bahane ederek hayali kitle imha silahlarini bulma hırsıyla, demokrasi ve özgürlük vaad eden isgali sonrasi Irak… Başlıktan da anlaşılacağı üzere kürtler şiiler ve sünniler bağlamında Amerika’nın Ortadoğu projesiyle uyumlu üçe bölünmüş Irak stratejisi adım adım gerçekleşme yolunda olduğu artık değerlendirmelerde üç ismin ayrı olarak zikredilmesi ve ayrı ayrı analizlere konu olmasıyla ayan beyan ortadadır. Amerika`nın Saddam`ı devirerek özgürleştirdigi!? Irak`ta son onbir yılda akılda kalan ve halen devam etmekte olan şey işgal, sömürü, katliam, işkence, tecavüz, şii ve sünni çatışması, bitmek bilmeyen ve her seferinde 50’nin altına inmeyen ölü sayısıyla  bombalı eylemleri,  evinden yurdundan göç etmek zorunda kalmış mazlum halkları…Ebu Gureyb’ten gelen cığlıklar, Amerikan askerlerinin vahşice yaptıkları işkence ve adice alaylı tavırlarıyla çekindikleri resimleri, ırzına geçilmiş şerefli mü’min bacılarımızın gelin bizi kurtarın ve öldürün feryatları, Nur bacımızın insanı kahreden mektubu hala kulaklarımızda çınlamakta…İşte  bu aşağılık kafir Amerikan’ın Irak’a getirdiği demokrasinin bilançosu…

Irak Amerika’nın getirdiği demokrasi sonrasında diktatör Saddam dönemini bile arar olmuştur.

Amerika Irak’ı 7 Mart 2003 tarihinde işgal etmesi ve Saddam’ın idamıyla Irak’ta yeni bir süreçte başlamış oldu. İsgal öncesinde Saddam muhalifleri ve Irak ordusundaki komutanlarla direniş göstermemeleri konusunda anlaşma ve eman almasıyla işgal gerçekleştirilmiştir. Sonrasında ise Saddam’ın ordusu kısa sürede direnemeden dağılmıştır. Bunun sebebi Müslümanların ülkelerinin ve ordularının dışarıdaki kafir güçleri değilde içerideki Müslümanları ve İslami hareketleri düşman olarak görmesi ve bu doğrultuda orduların jandarma güçleri olarak dizayn edilmiş olmasıdır. Dış tehdide yönelik konumlandırılmış orduların olmaması aslında birinci dünya savaşında işgal edilmiş ve hilafetin kaldırılmasıyla bölük pörçük olmuş devletçiklerin  halen işgal altında olduğunun kanıtıdır. Zira batı  birinci dünya savaşı öncesi “ŞARK MESELESİ” olarak adlandırdığı İslamın ilerleyişi ve hilafetin yok edilmesini amaç edindiği olay sonunda emellerine ulaşmasıyla, işgal ettiği ülkelerden elini kolunu sallayarak gitmemiştir elbet! Derin uykuya sokulmuş Müslümanların zihinlerindeki sahih idrakle, sahih İslami fikirler her an hortlar endişesiyle ordular silahlarını ve heybetini Müslümanlara ve İslami hareketlere yöneltmişler… Böylelikle kendi halkını düşman görüp aslan kesilirken, dışarıya kuzu kesilmiştirler. Peki akla şöyle bir soru gelebilir:” madem Irak ve diğer Müslüman beldeler halen işgal altında ise ne diye Amerika Irak’ı işgal etti?” Kafir işgalini sürdürmekte elbet lakin değişen kafirin işgali değil, kafir aktörlerin çatışması ve pastadaki en büyük dilimi alma çabasıdır. Saddam’ın ordusu meselesine dönecek olursak ayrıca Saddam kendine karşı yapılacak darbe endişesine karşıda orduyu zayıf tutma eğiliminde bulunmuştur. Nihayetinde kendi kurduğu pusuya kendi düşmüş ve İslama ve Müslümanlara olan ihanetini zillet içinde sonlandırmıştır.

„Ortadoğu’da ordu yoktur. İslami Hareketlere karşı dizayn edilmiş ve Batı ülkeleriyle bir tür dolaylı hiyerarşik ilişkisi olan jandarma güçleri vardır.

Saddam Hüseyin’in kendisine karşı sürekli bir darbe endişesi taşıması, Irak ordusunu zayıf tutmasına neden olmuştur. Aynı sorun Kaddafi için de geçerlidir. Kaddafi ordusunun batılı güçler karşısında aldığı yenilgi, onun orduyu her zaman zayıf tutma eğiliminin bir sonucudur.“ (Press Medya Irak dosyası 1. bölüm)

İşgal sırasında genel olarak sünniler Saddam’ın  yanında savaşırken şiiler ve kürtler ABD’nin yanında yer almıştır. Amerika işgal sonrası oluşturacağı kukla yönetimi şiiler sayesinde sağlamıştır.  Irak’ın işgal dönemi bütün parlamento çalışmalarını Şii din adamları ve liderlerin oluşturduğu bilinmektedir. Bunların başında Abdulaziz el Hekim, Ammar el Hekim, Ayetullah Sistani, İbrahim el Caferi gelmektedir.  Hatta Şiilerin kukla yönetimde yer almak için  Amerika’ya karşı savaşmayı haram sayan fetva dahi yayınladığı göndeme damga vuran olaylardan biri olmuştur.

“Irak’ın işgal sürecinde tarihe damga vuran en önemli olaylardan biri de ülkenin en büyük Şii otoritesi olan Ayetullah Sistani’nin 200 milyon dolar karşılığında ABD’ye karşı direnişi haram sayan fetva vermesidir. Sistani fetva karşılığı elde edilen paranın fakirlere dağıtıldığını resmi sitesinde kabul etmiştir.“ (Press medya)

Amerika işgal tamamlanınca sömürge valisi olarak Paul Bremer’i atadı. Bremer hemen orduyu ve parlamentoyu feshederek ABD yanlısı şii din adamlarını ve liderleri toplayıp geçiş hükümetini hazırlamıştır. İyad Allavi’nin başkanlık ettiği geçiş hükümeti sırasında Ocak 2005’te seçimler yapılırken sünniler seçimi boykot ederek katılmamışlar ve parlemanto şiilerin ve kürtlerin egemenliğine girmiştir. Ve şii İbrahim Caferi başkanlığındaki parlamento Celal Talabani’yi cumhurbaşkanlığına getirdi. (22 Nisan 2006) Daha sonra 20 Mayıs 2006′ da başbakan seçilen Nuri El-Maliki döneminde oldukça şii ve sünni çatışmasını körükleyen kışkırtıcı bir politika izlemiştir. Adeta şunu dillendirsek yanılmış olmayız;

 Maliki’nin kışkırtıcı politikasının uzantısı İŞİD’in Musul’u işgaliyle başlayan yeni süreçtir. Bu konuyla ilgili olarak ;

“Sünnilerin yoğun yaşadığı Irak’ın El-Enbar eyaletinin çeşitli şehirlerinde Aralık 2012 tarihinde başlayan  gösteriler 2013 Aralık ayının sonuna kadar sürdü. Bir araya gelen milyonlarca Iraklı, kendilerine yönelik mezhepçi uygulamalara, devlet terörüne, rastgele baskınlar, tutuklamalar ve cezaevlerindeki işkencelere, ayrımcılık ve baskılara karşı seslerini yükseltti. Önde gelen alimler, aşiret liderleri, entelektüeller ve halkın katılımıyla düzenlendi.  Nuri Cevad el-Maliki devlet televizyonunda yayınlanan bir konuşmasında Kerbela’daki törenlerde ”Kendilerinin Hz. Hüseyin’in takipçileri olduğunu ve Yezid ordusuyla savaşacaklarını, bir hafta içinde el-Enbar’da barışçıl gösterilerin yapıldığı meydanlardaki çadırlar kaldırılmaz, insanlar evlerine dönmez ise gerekenleri yapacakları yönündeki” tehditleri fiili saldırılara dönüştü. Şiilerin yoğunlukta yaşadığı Meysan, Zikar, Kerbela, Basra ve Necefteki askeri birlikler konvoylar eşliğinde el-Enbar’ı bir nevi fethe doğru yola koyuldu.

Farklı isimlerdeki milis örgütler (Asaib Ehlil Hak, Irak Hizbullahı gibi) bu güçlere destek verirken, başkent Bağdat ve çeşitli illerde Enbar’daki savaşa katılmak için gönüllü askere yazılma merkezleri kuruldu.

2014′in ilk ayından itibaren başlayan saldırılarda özellikle Felluce ve Ramadi şehirleri hedef alındı. Ağır şekilde bombalanan Enbar bölgesinden milyonlarca insan kaçmak zorunda kaldı, binlercesi ise öldürüldü.

Ocak ayından beri Ramadi ve Felluce’yi ağır şekilde bombalayan Maliki rejimi de, Sünni olduğunu sürekli vurgulayan ama Maliki ile her tür ittifakı sağlayan siyasiler de hep IŞİD’in buraları ele geçirmeye çalıştığı üzerinden bir jargon benimsedi. Bu şehirler eğer düşerse IŞİD’in halka kan kusturacağı, bu sebeple milislerden oluşan orduya destek verilmesi, hatta aşiret mensuplarının (Sahveler) silahlandırılması yönünde girişimler oldu. Bu görüşü güçlendirmek için de Maliki’nin istihbarat unsurları kullanıldı ve daha çok IŞİD’e bir nevi yol açıldı. Birkaç yüz militanla, konvoylarla şehirde tur atıp gövde gösterisi yapan IŞİD’in böylece milyonlarca insanın yaşadığı koskoca şehirlerin tamamını sanki kontrol altına aldığı gibi bir algı operasyonu başarılı oldu. Benzer şekilde Beşşar Esed rejimi de IŞİD’in önünü açmış, bazı kurtarılmış bölgelere giren IŞİD yerel direniş grupları, İslami yapılar ve aktivistler ile savaşarak bunlara ağır darbeler indirmişti.Fatih Öner / Yeni Şark

Işid’in Musul’u elini kolunu sallayarak, Irak askerlerininde tek kurşun dahi sıkmadan arkasını dönüp kaçmasıyla oluşan işgalin başlangıcı, Anbar vilayetinde başlayan gösterilerin Maliki rejiminin müdehalesiyle sonuçlanan süreçtir. IŞİD’in Irak’ ın Musul ve diğer bölgeleri işgal etmesinin sebebini daha doğrusu güç kazanmasının sebebini sünnilerin Anbar gösterilerini ve devamında oluşan süreci okuduğumuzda  daha iyi anlayacağız. Aslında Irak’ ta başlayan çatışma IŞİD’den bağımsız olarak sünni aşiretler ve şii Maliki rejimi arasında olduğu bilinen bir hakikat. IŞİD’in olaylara müdehalesi ise şii zulmünden bezmiş  savaşan  Anbar’daki aşiretlerin IŞİD’in yardımlarını ve bölgedeki liderliğini kabul etmesiyle olmuştur.

Amerika’nın Irak’ı işgaliyle büyük ortadoğu projesi kapsamında hedeflenen üçe bölünmüş Irak,  şuan gayri resmi bir şekilde dillendirilmesede bölünmüştür. Ve bu duruma getirilebilinmek için çok büyük bir çaba harcanmıştır Müslümanların kanı üzerinden. İşgal başladığından beri ve günümüze değin gün geçmesin ki çarşılarda, pazarlarda hatta camilerde patlayan bomba ve onlarca yüzlerce ölen Müslüman haberi evlerimize ulaşmış olmasın. Kapitalizmin menfaatleri uğruna hertürlü insani ve ahlaki değerleri ayaklar altına aldığı hedeflerinin gerçekleşmesi uğruna insan kanı dökmekten dahi geri durmadığının kanıtlarından sadece biridir Irak… Irak’ta oluşan ve yıllardır bitmeyen şii ve sünni çatışması aslında sömürgeci kafir Amerika’nın  ürettiği ve körüklediği bir vakıadır. Bunun kanıtılarından  biride Anbar’daki çatışmalarda ortaya çıkmıştır. Öyleki çatışmalarda esir alınan veya teslim olan şiilerin, sünni aşiretler tarafından misafir gibi ağırlandığı, yemekler ikram edildiği ve kendileriyle bir daha savaşmama kaydıyla ailelerine teslim edildiği gerçeği bilinmektedir. Necef, Kerbela ve Basra gibi şehirlerden heyetler gelip çocuklarını teslim almışlardır.  Yine gerçekleşen bombalı eylemlerin arkasında Maliki rejiminin milis güçlerinin olduğu yönünde istihbarat bilgileri mevcut. Amerika menfaatleri uğruna bırakın Müslümanları katletmeyi kendi vatandaşlarını dahi katledebilecek bir vahşiliği sergilemekten imtina etmez, zira onun amellerinin ölçüsü menfaatçiliktir.

Bununla ilgili olarak; ABD ordusunun savaş çıkarlarına aykırı haber yapan iki Reuters çalışanı gazeteciyi öldürdüğü görüntüler Wikileaks tarafından yayınlanmıştır.

IŞİD’in Irak’ta varlık göstermesi ve ilerleyişi bu şekilde devam ederken aslında yapmış olduklarıyla IŞİD bilerek veya bilmeyerek sömürgeci kafirlerin planlarının ve projelerinin gerçekleşmesine oldukça katkı sağlamaktadır. IŞİD Irak’ta varlık göstermeden önce; Suriye’ de mücahidlerin Esed’i, ordusunu ve elinde bulundurduğu toprakları oldukça yıprattığı bir anda, Şam’ın düşmesi an meselesi olarak konuşulurken IŞİD’in El-Nusra komutanlarını hain ilan ederek öldürmesiyle asıl düşmanı unutup mücahidlerle çatışmaya girmesi sonrasında, Suriye’yi bırakıp Irak’a giderek hilafet ilan etmesiyle Suriye devrimine çomak sokması ve Esed’in ekmeğine yağ sürüp ömrünü uzatması oldukça düşündürücüdür. Şuan itibariyle IŞİD’in Suriye’deki Esad yönetimi ile arası  iyi. Esad ordusu muhalif örgütlere ve muhaliflerin elindeki bölgelere tüm gücü ile saldırırken , IŞİD hakimiyeti altındaki kasaba ve köylere saldırmıyor. Buna karşın IŞİD Suriye’nin önemli illerinden birisi olan ve Halep’in 19 km güney doğusunda, Şam’ın 550 km kuzey doğusunda yer alan Ar-Rakka bölgesinden çıkan petrolün Esad yönetimine gitmesine izin veriyor. IŞİD’in rejimle en son çatışması  Rakka’daki son kale olan Tabka askeri havaalanın ele geçirilmesidir. Bu durum IŞİD ve Esad ordusu birbiriyle çatışmıyor algısını değiştirecek mi bunu ilerleyen zaman gösterecek.

En son durum itibarıyle IŞİD Kobani’ye saldırmış ve Kobani’nin her an düşebileceği ile ilgili Amerika’lı yöneticiler tarafından dahi dillendirilmektedir. 40 ülkeden oluşan koalisyon birliği, IŞİD’le mücadele birliği hava saldırılarının başarılı olmadığını ve işlerinin zor olduğunu itiraf etmektedir. 

“ABD ve müttefiklerinin hava saldırıları hızlanan bir tempoda devam ederken, medyada çıkan haberler hava saldırılarının IŞİD militanları üzerinde çok az etkisi olduğunu ortaya koyuyor.

ABD’li yetkililer haftasonu son günlerde başarısız olduklarını kabul etti ancak Pentagon yetkilileri, IŞİD’in Anbar ya da Kobani’deki ilerleyişine bakarak mevcut stratejiyi değerlendirmenin doğru olmadığını söyledi.

ABD’li bir savunma yetkilisi uzun bir değerlendirme yaptıklarını belirterek, “Medya daha kısa vadeli değerlendirmeler yapıyor. Uzun soluklu bir savaşa hazırlandık. IŞİD’i düşürmek zaman alacak” dedi.“

Ayrıca Amerika’nın önderliğinde ki koalisyon güçleri IŞİD’ e hava saldırısı başlattığından beri IŞİD ilerleyişine devam ediyor.

„IŞİD’in hava saldırılarından sonra Irak ve Suriye’de daha fazla alanı işgal ettiği ve buralarda kontrol sağladığı belirtiliyor. IŞİD son günlerde Irak’ın stratejik olarak önemli illerinden Enbar’ın büyük bölümünü kontrolü altına aldı. ABD ve koalisyonun hava saldırılarına rağmen, IŞİD grupları Enbar’daki Hit ilçesinin kontrolünü tamamen ele geçirdi. Bu ilçe Irak’ın başkenti Bağdat’ta bulunan Bağdat Uluslararası Havalimanına sadece 25 kilometre mesafede bulunuyor. „ (Dünya Bülteni)

IŞİD  herne kadar samimiyetle mücadele edip kendince hakkı icra yolunda olduğunu düşünsede; sömürgeci kafir tarafından plan ve projelerinin hayata geçirilmesi ve menfaatlerine hizmet yolunda bilinçli veya bilinçsiz  kullanılmaktadır. Birincisi üçe bölünmüş Irak siyasetine yardımcı olması, ikincisi Suriye devriminde esas düşmanla çatışmayı bırakıp Esad yönetimiyle çatışan ve birlik gereken bir anda fitne çıkarıp mücahidlere saldırması, üçüncüsü; gerçek hilafet algısının müslüman halkın zihinlerinde fesada uğraması için batı bir medya algısı oluşturdu ki, ayyuka çıkan hilafet arzusu yerini korkuya bıraksın. O da şuydu; IŞİD hilafet ilan etti, IŞİD müslümanların kafasını kesiyor, ezidileri öldürüyor, kadınlarını cariye yapıp pazarlar kurup satıyor, tecavüz ediyor vs… Ayrıca dördüncüsü ilan ettiği hilafet’e ve halifeye biat etmeyen bölgeleri fethetmek için müslümanların üzerine savaş açması ve kan dökmesi…

Ama bütün bunlara rağmen bir algı ki hemde önemli ve Müslümanlara cesaret verecek bir algının değişmesine vesile olacak bir durumda olayların hayır yönüdür. O da Amerika’nın herşeyi kontrol eden uçan kuştan haberi olan ve olmuş ve olacak bütün siyasi, stratejik, lojistik vs. olaylara müdahele edip olayları yönlendiren ve yöneten bir süper güç olmadığı anlaşılmıştır. Amerikalı ve batılı diğer güçler IŞİD gibi terör örgütü olarak adlandırdıkları bir yapının karşısında acziyetini itiraf etmektedir. Dünyanın en güçlü 40 ülkesi IŞİD’i durduramadığı gibi ilerleyişine de engel olmakta sıkıntıya düşmüştür. Irak ve Afganistan’da bataklığa düşmüş Amerika, askerlerini kara harekatı için yollamaktan korkmaktadır. Ki bu durum meşrutiyeti kabul edilmeyen genel anlamda Müslümanların desteğini oteritesini alamamış sahte bir hilafetin ilanından sonra gerçekleşen olaylardır. Sahtesinin önünde acizliğe düşen gerçeğinin önünde durmaya bile cesaret edemez. IŞİD’in sahte hilafeti; genel anlamda Müslümanların desteğini ve gücünü eline almış şeriata uygun olarak kurulmuş bir Raşid-i Hilafet’in önünde durulamayacağının, dünyaya heybetini salacak bir hilafetin kurulucağının bir kanıtıdır.

Sonra Allah, Resulünün üzerine ve müminlerin üzerine sekinetini (kalplere huzur veren rahmetini) indirdi ve gözle görmediğiniz ordular indirdi de kendisini tanımayan kâfirleri azaba uğrattı. Ve o kâfirlerin cezası işte budur. (Tevbe 26) 

Saliha Aydın

Ayrıca...

yazar

TAVİZ ATEŞTEN BİR GÖMLEKTİR / Saliha Aydın

Taviz nedir? Taviz insanın inandığı kat’ i (asla vazgeçilemeyecek) değerler ve prensiplerinden ödün vermesidir. Değerlerini …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir