Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / Vekâlet savaşı hainlerin, Şeri savaş ise Hakkın savaşıdır!
islam devleti default

Vekâlet savaşı hainlerin, Şeri savaş ise Hakkın savaşıdır!

Son günlerin en ciddi tartışılan mevzuların başta geleni, hiç kuşkusuz Kuzey Suriye’de oluşturulan PYD/YPG varlığının dünya nezdinde meşrulaştırılabilmesi için Rusya ve özellikle ABD tarafından açıkça desteklenmesidir.

Bu konu, özellikle Türkiye’nin KCK’nın bir alt kuruluşu olan PKK ve PYD ilişkisinin çok aşikâr olması ve bir kasım seçimlerinden kısa bir dönem öncesinde Avrupa ve bilhassa İngiltere’nin PKK üzerinden Tayyip Erdoğan’ı yıpratmak istemesi ile alakalı. Bu yıpratma süreci özellikle başlatılan Güneydoğu Anadolu bölgesindeki operasyonlardan dolayı oldukça ciddiye alınıyor. Batı bilhassa ABD, Türkiye’nin istikrarlı olması ve bölgede kendi çıkarlarını izlemesi için oldukça önemsediği bilinen bir gerçek. Lakin bu güdümlü ve adeta sömürü anlayışı, son zamanlarda kısmen de olsa bölge halkını rahatsız etmeye, dolayısıyla bir kısım yöneticilerin ve akil insanların etkilendiği ve bunun sonucu olarak harekete geçmek durumunda olduklarını gözlemlemekteyiz. Bu süreç aslında 24 Kasım 2015 tarihinde Türk jetleri tarafından Rus uçağının düşürülmesi ile başladı. Hatta bu düşürme olayının muhlis subaylar tarafından gerçekleştirildiği söylendi. Yani Rus kâfirlerinin özellikle Türkmen Dağı’nın civarında Bayır Bucak Türkmenlerine karşı yapmış olduğu katliamlar neticesinde vuku bulduğu düşünülüyor. Şu durumda bunun hesapta olmayan bir çatışma ve siyasi krizi oluşturan Türk-Rus krizine dönüştüğü söylenebilir. Soğuk savaş döneminin süper devleti olan Rusya’nın, her türlü ekonomik sıkıntısına rağmen, günümüzde de askeri bir süper güç olduğu aşikâr. Yine Rus kâfirlerinin Müslümanlara karşı on yıllar hatta yüz yıllar boyunca kin ve nefret duydukları da bilinen bir hakikat. Dolayısıyla Rusya oluşan bu husumeti, Suriye’de Müslümanları daha şiddetli katletmesine ve bunu özellikle Türkiye sınırına yakın bir bölgede çok acımasızca yapması için bahane olarak gördüğü de söylenebilir. Türkmenlerin neredeyse tüm yaşadıkları bölgeler bombalandı ve binlerce kişi öldürüldü. Yine on binlercesi Türkiye’ye göçe zorlandı. Ardından muhlis, Türkiye’nin deyimi ile bazı ılımlı muhalifler, çok acımasızca bombalanmaya başlandı. Muhaliflerin kalesi konumunda olan ve tamamının ele geçirilmesi için çok yoğun bir şekilde mücadele edilen Halep ve civarı günde 300 yakın sorti yapılarak, her bir sortide tanesi 4 ton ağırlığında bombalar atılarak, inanılmaz büyük bir kıyım yapıldı. Ardından Halep, Türkiye ikmal yolu kesildi ve yüzbinlerce mültecinin Türkiye’ye gelmesi sağlandı. Daha sonra Cerablus ile Azez bölgesi, yani Fırat nehrinin batısı ile Afrin arası uçuşa yasak bölge ve Kuzey Suriye’de oluşturulmak istenilen bağımsız veya başlangıçta özerk bir Kürt devleti oluşturulmak istenmiş olması çok gür bir şekilde dillendirilmeye başlandı. Bunun bir benzerini Kuzey Irak ’tada daha önce şahit olunmuş olduğu için Kuzey Suriye’dede bir kukla Kürt devletinin oluşması için düğmeye basıldı. Tüm bunlar olurken şeytanlaştırılmış DEAŞ bahane olarak öne sürüldü.

İşte özellikle Cerablus ile Azez arasının, ABD ile Rusya’nın açık desteği ile PYD’ye, yani PKK’nın Suriye koluna teslim edilmek istenmesi Türkiye’nin şuan ki konumu ile hiç uyuşmamaktadır. Hem Türkiye’nin Güney Doğu Anadolu’da PKK ile çok yoğun çatışması ve şehirler de gerçekleşen intihar saldırıların daha yoğun olması hem de Rus-Türk husumetine rağmen Türkiye’nin müttefiki ABD’nin Türkiye karşıtı açıklamaları, Türkiye’nin toplum nezdinde kukla bir devlet olduğunu ifşa etmeye uygun olduğu için Tayyip Erdoğan ve ekibini korkutmaktadır. Aynı zamanda izlenilen bu zelil siyaset bir şekilde hem Beşşar Esad rejimini hem de DAİŞ üzerinden PYD’yi meşrulaştırmak istendiği de gözlemlenmektedir. İşte tüm bu gelişmeler Türkiye’ye rağmen yapılmış olması ve düne kadar Türkiye’ye biçilen zelil planda dahi iktifa edilmemiş olması ve PYD ile Türkiye’yi neredeyse aynı seviyede görülüp aynı cümle içerisinde dile getirilmesi, Türkiye rejimini oldukça rahatsız ettiği söylenebilir.

Gelelim tüm bu gelişmelerden sonra vekâlet ve meşru olan şeri savaş mevzusuna. Bu bağlamda Suriye ekseninde en etkili olan iki İslam beldesinin ilki Türkiye diğeri ise Suudi Arabistan’ı teşkil etmektedir. Bu iki ABD güdümlü ülkenin Suriye konusundaki savaş söylemlerine baktığımızda karşımıza hiç şüphesiz vekâlet savaşı, yani ABD’nin bölgede yapamadığı veya yapmak istemediği kara harekâtı işini bölge uşakları olan ülkelere havale etmektedir. Bu kirli oyunun önemli bir ülkesi malum İran. Bu ülke zaten neredeyse üç yıldır Suriye’de savaşıyor ve şuana kadar yaklaşık 40 yakın generalini kaybetti. Lakin Suriye’nin muhlis halkı ve cesur mücahitleri diz çökmedikleri için ABD ile Rusya Suriye konusunda antlaştılar ve neredeyse altı aydır Rusya çok yoğun bir şekilde Suriye’de mevcudiyetini hissettirmektedir. Şimdi ise hem Suudi Arabistan’ın hem de Türkiye’nin Suriye konusundaki özellikle kara harekâtı konusundaki demeçlerine gelmek istiyorum. Her iki ülkenin de verdikleri demeçlere ve Suriye konusundaki tavırlarına baktığımızda şunu maalesef çok net bir şekilde söylememiz mümkün. Şayet bu iki ülke veya birisi Suriye’ye kara harekâtına girişirler ise bu kesinlikle onların bağımsız ve İslami duygularla vermiş oldukları bir karar olduğu söylenemez, bilakis bunu efendilerinin bir emri gereği ifa ettikleri ve dolayısıyla bir nevi vekâlet savaşı yaptıkları içindir.

Suudi Arabistan’ın demeçleri:

DAEŞ’e karşı oluşturulan koalisyona üye ülkelerin savunma bakanları, ABD öncülüğünde NATO Karargâhında bir araya geldi. Toplantı devam ederken gazetecilere bir açıklama yapan Suudi Arabistan Savunma Bakanı Müsteşarı Tuğgeneral Ahmed Asiri, 38 ülkenin koalisyonda yer almak istediğini belirterek, “Bir koordinasyon merkezi kuracağız. Koalisyonun içeriği, genelkurmay başkanları düzeyinde yapılacak bir toplantıda belirlenecek ve nihai ayrıntılar da savunma bakanları toplantısında kararlaştırılacak. Koalisyon mart, nisan aylarında operasyonel olacak” dedi.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Oleg Sıromolotov, “Koalisyon üyelerinin, Şam ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) izni olmadan Suriye topraklarına asker göndermesini, doğrudan askeri müdahale olarak görürüz” dedi. (11.02.16 – haberturk.com)

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr, ülkesinin Suriye’deki muhtemel bir kara operasyonuna Beşşar Esad’a karşı değil, IŞİD’e karşı katılacağını açıkladı.

Suudi özel kuvvetlerinin Suriye’ye sadece uluslararası koalisyon çerçevesinde gireceğini belirten Suudi Bakan, tek taraflı operasyon düzenlemelerinin söz konusu olmadığını duyurdu. (19.02.16 – akşam.com.tr)

Suudi hainlerinin, Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i ilhak etmesi, yani 1988 İran-Irak savaşının ve 1989 soğuk savaşının bitmesi ile İngilizlerin köpekliğini yapan Saddam Hüseyin’le yönetilen Irak’ın yapmış olduğu bir dizi vekâlet savaşlarından biri olan Kuveyt ilhakı sonrasında, hamisi olan ABD’yi bölgeye çağırdı. 1. Körfez savaşı olarak tarih kitaplarına kaydedilen bu savaşta ABD önderliğinde 30 yakın ülke Irak’a karşı savaşmak adına bölgeye yığınak yaptı. O gün bugündür Suudi Arabistan topraklarında hala onlarca ABD üstü bulunmaktadır. Bu kukla devletler dün olduğu gibi bugünde vekâlet savaşları yapmaya ve gerekirse Müslüman kardeşinin kanını akıtmayı hiç tereddüt etmeden gerçekleştirebilmektedirler. Dün Irak tehdidi karşısında hamisi ABD’yi bölgeye çağıran bugün kendisi için tehdit olarak gördüğü ve efendisi için kirli oyunu oynamayı arzulayan ülkenin adı yine Suudi Arabistan.

Türkiye’nin demeçleri:

Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Türkiye’nin Suriye’de herhangi bir kara harekâtı planının bulunmadığını ifade etti. Yılmaz YPG’ye yönelik top ateşlerinin angajman kuralları çerçevesinde gerçekleştiğini de ifade ederek “Azez bölgesinde saldırı hazırlığında olan unsurlar hakkında bir istihbarat bilgisi vardır” dedi.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yönetimi ise Türkiye’nin YPG’yi hedef alan operasyonlarını Birleşmiş Milletler’e (BM) taşıdı.

Türkiye’nin top ateşinin Suriye’nin egemenliğinin ihlali anlamına geldiğini belirten Şam yönetimi, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a hitaben yazdığı mektupta, Güvenlik Kurulu’ndan Türkiye’ye yönelik olarak harekete geçmesini istedi. Şam yönetiminin mektubunda “Türkiye’nin topçu ateşi, terörist gruplara doğrudan destektir” deniyor. (15.02.16 – bbc.com)

Türkiye’nin kara harekâtı ile ilgili vermiş olduğu demeçlerine isnaden ABD’nin açıklaması:

Başkent Washington‘da düzenlediği günlük basın toplantısında ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Bir gazetecinin “Üst düzey bir Türk yetkili, kara harekâtı olmadan, Suriye’deki savaşın sona erdirilmesinin imkânsız olduğunu söyledi. Koalisyon güçlerini ve ABD’yi kara harekâtına katılmaya çağırdı. Buna tepkiniz nedir?” sorusunu toner, “Bu açıklamaları gördük. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik bir kara operasyonu hazırlığı içinde olduğuna ilişkin herhangi bir kanıt yok. Biz, koalisyon içindeki niyetimizle ilgili çok açık olduk. Bizim odak noktamız, sahada etkin olarak savaşan güçleri, eğitmek ve donatmak, kendilerine hava desteği sağlamak, başka yollarla yardımcı olmak. Bu konudaki pozisyonumuz aynı ve gelecekte de değiştirmenin anlamı yok. Irak ve Suriye’de İŞİD’e karşı koalisyon güçleri ile bağlantı halindeyiz. Ortada bir kara harekâtı yok, en azından ABD için” diye yanıtladı. (17.02.16 – milliyet.com.tr)

 

Düşünebiliyor musunuz, bir devlet veya o devletin başında bulunan rejim topraklarının 4/3 kaybedecek ve kendi halkına zalimlerle beraber katliam üzerine katliam yapacak ve resmi rakamlara göre yarım milyon insanı katledecek. Daha sonra hiç utanmadan hiç çekinmeden Türkiye topraklarımıza yapmış olduğu top atışları ile Suriye’nin egemenliğine yapılmış bir ihlal diyerek BM şikâyet edecek. BM ise bu devleti muhatap kabul edecek ve yapılan eleştiriyi ele alacak. Türkiye ve benzeri kukla devletleri ise gelip Müslümanlara bu kuruluşların ciddiye alınması ve muhatap kabul edilmesinin gerekli olduğunu Müslüman Türk ve Kürt halkına anlatacak ve biz Müslümanlar buna kanacağız. Bu ne büyük bir zillet, ne büyük bir ihanettir. Bu gerçekleri görmenin ve yapılan tüm vekâlet savaşlarının ve oluşturulmuş kukla devletlerinin alaşağı edilmesinin vakti çoktan geldi ve geçiyor.

Öyleyse meşru şeri savaş nasıl yapılacak ve bulunmuş olduğumuz ateş çemberini kırmaya muktedir olabilecek mi diye bir soru sorulabilir. Buna evvela kısa ve özet olarak şu şekilde cevap verebiliriz; Müslüman Allah’ın emir ve yasaklarını sorgulayan ve hakkında akıl yürüten değildir. Müslüman emir ve yasak kesinlik ifade ediyorsa amenna ve saddakna – semi’na ve ata’na diyendir. Buna belki de en can alıcı örneği Resulullah’ın Medine’de kurmuş olduğu İslam Devleti’nin ilk savaşı olan Bedir harbinin evvelinde endişelenerek sahabesi ile istişare ederken Ensar’ın önde geleni Sad bin Muaz’ın şu tarihi sözü verilebilir:

“Yâ Re­sû­lal­lah! Biz sana iman ettik ve seni tasdik ettik. Bize getirdiğin şeyin de hak olduğuna şehadet ettik. Seni dinlemek ve itaat etmek üzere de kesin vaatlerde bulunduk. Nasıl bilirsen öyle yap. Biz seninle beraberiz. Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, sen bize şu denizi gösterip dalarsan, biz de peşinden dalarız! Bizden hiç kimse geri kalmaz. Biz düşmana karşı gitmekten çekinmeyiz, harpte geri kalmayız. Allah’ın bereketiyle yürüt bizi.

“Ey Allah’ın Resûl’ü, sana bir gölgelik yapalım. Sen orada otur; biz düşmanla savaşalım. Allah bizi düşmana galip getirirse, ne âla. Zaten istediğimiz de bu­dur. Yok, eğer mağlup olursak, sen hayvanına biner, Medine’ye dönersin.” Resulullah Sad’in bu konuşmasından çok memnun oldu ve ona dua­da bulundu.

Evet, Müslüman düşmanın gerçekleştirmiş olduğu saldırı neticesinde kâfirden izin isteyen ve onun aşağılık tuzaklarına boyun eğen değildir. Bilakis Müslüman sahip olduğu Hilafet Devleti’nin başında bulunan halifesi ile İslam ordularını harekete geçiren ve tüm zalimlere en şiddetli cevabı verendir. Rabbim o şanlı günleri bizlere görmeyi tez zamanda nasip etsin (Âmin).

Mehmet Aydın / 20.02.16

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir