Home / News / HABER / YORUM-İKTİBAS / Hain ve İşbirlikçi Yöneticiler

Hain ve İşbirlikçi Yöneticiler

Haber:

Dubai merkezli Rotana Televizyonu’na konuşan Erdoğan, “İslam dünyası aleyhinde alçakça gelişmeler yaşanıyor. Türkiye ve Suudi Arabistan hedef alınıyor. Irak, Tunus, Suriye, Libya, Pakistan ve Afganistan’da yaşananlar birbirinden ayrı gelişmeler olarak görülemez. Tüm tuzak ve planların İslam dünyasına yöneltildiğini görüyoruz. Dolayısıyla İslam dünyası ülkeleri birbiriyle işbirliği ve dayanışma içinde olmalıdır.” dedi. [03.10.2016 Anadolu Ajansı]

Yorum:

Doğru, İslam dünyasına karşı alçakça gelişmeler oluyor. Kâfirler her koldan ve her cepheden saldırıyor. Öyle Türkiye ve Suudi Arabistan, Erdoğan’ın dediği gibi hedef olmaktan ziyade bizzat efendilerinin emriyle kendileri komşu ülkeleri hedef alıyorlar, kâfirlerin mızrak başı oluyorlar. İşte şuan Türkiye’nin yürüttüğü “Fırat Kalkanı” harekâtı ve Suudi Arabistan’ın yürütmekte olduğu “Kararlılık Fırtınası” operasyonu hedef olmaktan daha çok Washington’daki efendileri adına mazlum Müslüman halkı hedef alıyor. Sam Amca adına vekâlet savaşları yürütüyor.

Doğru, İslam dünyası işgal altında. İşgal altındaki bu ülkelerin kiminde uluslararası güçler mücadelesi varken, kiminde de Müslüman halk ile uluslararası güçlerin mücadelesi var. Örneğin Libya ve Yemen’de uluslararası güçler mücadele ederken Müslüman halk da bu çatışma ve yangının yakıtı durumunda. Diğer bir deyişle bu ülkelerde Avrupa özellikle İngiliz-Amerikan çatışması varken halk da yerli uşaklar ve ajanlar tarafından bu çatışmanın yakıtı olarak kullanılıyor. Afganistan, bilhassa Suriye’de ise uluslararası çatışmadan ziyade Müslüman ve muhlis Suriye halkı ile uluslararası toplum ve güçlerin mücadelesi var. Yani terazinin bir kefesinde Erdoğan gibi İslam dünyasının hain yöneticileri ile dünya ülkeleri varken diğer kefesinde de Afganistan ile Suriye halkı var. Yine de terazinin hainler ve kâfirler kefesi, sadık Müslüman halkın kefesine ağır basamıyor. Çünkü terazinin bir kefesinde küfür ve nifak, diğer kefesinde ise sadık iman var. Küfür imana asla galip gelemez, ağır basamaz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ    “Bilakis biz, hakkı bâtılın tepesine bindiririz de o, bâtılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, bâtıl yok olup gitmiştir.” [Enbiya 18]

Doğru, İslam dünyasında yaşananlar birbirinden kopuk gelişmeler olarak görülemez. Çünkü İslam dünyası Avrupa ve Amerika’nın istilası altındadır. Öyleyse oradaki gelişmeler halkın bu sömürgeci güçlere karşı bir kalkışması olarak görülmelidir. Arap Baharı bu kalkışmanın en son somut örneğidir. Tek bir ümmetin tek bir millete karşı kalkışması söz konusudur. Bu kalkışma ümmeti Muhammedin millete şeytana karşı direnişidir. Dolayısıyla İslam dünyasında yaşananlar, bu perspektiften değerlendirilmelidir. Daha net bir ifadeyle İslam isteyen bir ümmetin, İslam’a karşı gelen bir millete karşı başkaldırışı diyebiliriz.

Doğru, tüm tuzak ve planlar İslam dünyasına yöneliktir. Çünkü sömürgeci güçler ve Erdoğan gibi onların yerli uşaklarına karşı bir kalkışma, uyanış ve diriliş var. Buradan Hilafet şafağı doğacak. Öyleyse tüm plan ve tuzakların buraya yönelik olması o kadar da şaşırtıcı olmasa gerek. Peki, Erdoğan bu tuzakların neresinde? İçinde mi, dışında mı? İçindeyse bunları kuran ve planlayıcı mı, yoksa uygulayan ve oynayıcı mı? Elbette ki uygulayan ve oynayıcıdır. Senaristi ise senaryosu ABD’ye aittir. Ha dışındaysa ve kuranlara da karşıysa, o zaman meydanlarda esip gürlemekten ziyade icraat gerek. Ne demiş eskilerimiz, “İnanıyorsan savunduklarına arkasında duracaksın, gerek yok cellada darağacına çıkarıldığında, tabureye sen vuracaksın!”

Yanlış, İslam dünyası ülkeleri birbiriyle işbirliği ve dayanışma içinde olmamalıdır. Aksine birlik ve bütünlük içinde olmalıdır. İşbirliği ve dayanışma, ayrışıp işbirliği yaparak cılız varlıkların bekasını gerektirir. Bu ise İslam’a göre haramdır. Birlik ve bütünlük ise tek bir varlık ve sancak altında fani olmayı gerektirir. Bu ise İslam’a göre farzdır.

Eğer Erdoğan Osmanlıcılık oynuyorsa, işbirliği ve dayanışma değil, birlik ve bütünlüğü yeğlemelidir. Zira Osmanlı Hilafet Devleti, tek bir bayrak ve siyasi varlık altında halkları, milletleri bütünleştiren ve birleştiren bir varlıktı. Öyleyse Erdoğan bunun için çalışmalıdır. O zaman sözlerinin bir hakikati ve kıymeti harbiyesi olur. Bunun dışında işbirliği ve dayanışma ile ilgili söylediği her söz, yukarıda da belirtildiği gibi senaryosu ABD’ye ait olan bir planın uygulayıcısı konumunda olur.

Hizb ut-Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına

Ercan Tekinbaş

hizb-ut-tahrir.info/tr/

Ayrıca...

Kar: Ruhani değil siyasi halifelik

Yıllardır halifeliği savunan Hizbu’t Tahrir’in Türkiye Medya Sorumlusu Mahmut Kar, Hilafetin ruhani değil siyasi olarak …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir