Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / Fasid Devlet Yargısının Gayrimeşru Kararı
yazar

Fasid Devlet Yargısının Gayrimeşru Kararı

Hepimizin malumu olduğu üzere Yargıtay 16. Ceza Dairesi, muhtelif dört dosyadan 58 Hizb-ut Tahrir’e mensup Müslüman dava eri hakkında hukuka aykırı bir şekilde 285 yıllık cezaları onadı. Bu tutuklama ve sindirme süreci tabi ki sadece Hizb-ut Tahrir’e yönelik bir yargı operasyonu değil. Aralarında Vasat, Mustazaflar gibi değişik İslami camiadan cemaatlere mensup olan toplamda 600 civarında İslami davadan mahkûm olan mütedeyyin şahıslar yargılanmaktadır. Tüm bunlar olurken İngiliz güdümlü Kemalist güruhunun yani Ergenekon ve Balyoz davalarından mahkûm olan şahısların Fetö mağduru bahanesi ile tüm yargılamalarının kaldırılıp yerine tekrar yargılamalarına olanak tanımaları açıkçası şu gerçeği bize göstermiş oldu. Yani Ergenekon, Balyoz davalarında verilen kararlar Anayasa Mahkemesince yeniden yargılama gerekçesi oluşturularak mahkemelere tekrar gönderilmiş olması özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra devletin önemli kilit noktalarında hala İngiliz/Kemalist eksenli şahısların olduğunu bize göstermektedir. Bu aynı zamanda Erdoğan’ın son Atatürk açılımında da görülmektedir. Şu durumda Yargıtay 9. Ceza Dairesi nasıl Fetö’cülerle kontrol edildiyse ve adeta Müslümanlara kan kusturduysa şimdi ise Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ne sızmış olan Kemalistlerde Müslümanlara kan kusturmak istemektedir.

Bu hakikat tabi ki Erdoğan ve iktidarını temize çıkarmıyor. Tam tersine bu şekilde olmasını ve sessiz kalmaları aslında dolaylıda olsa hadisenin bu şekilde olmasını onayladıklarını bize göstermektedir. Hatta Kemalist Ergenekon’cularda olduğu gibi nasıl uzaktan izlemiş ve daha sonra bizi kandırmışlar diyerek kendini aklamaya çalışmışsa, aynı şekilde sanki şimdide İslami camiaya bunu hissettirmeye çalışıyor. Yani Müslümanlara bu zulmü biz değil Kemalist hakimler yapıyor imasında bulunuyor. Neticede Ergenekon ve Balyoz davalarında da Erdoğan yıllarca sessiz kalmıştı ve Kemalistlerin tasviye olmasını istemekteydi. Lakin ne zaman kendisi de zarar görmeye başladı işte o zaman seyirci kalmadı ve 17/25 Aralık operasyonlarından sonra düğmeye bastı. Lakin Ergenekon ve Balyoz davalarında İngilizci Kemalistlerin tasviyesinden kendisi de istifade ettiği aşikâr. Şimdi ise benzer bir durumun şuan sanki Kemalist hakimlerinin Hizb-ut Tahrir ve benzeri mütedeyyin Müslümanlara karşı uygulamış oldukları zulümler ile uygulanmak istenmektedir. En azından kendince Atatürk açılımında bunu görmüş olduk. Yani kısacası Erdoğan ve arkasındaki siyasi akıl ona şunu söylüyor; “Düşmanını düşmanınla tasviye edersen, sonra sen değil düşmanın düşmanının düşmanı olur’’. Erdoğan Fetö’cülerle Kemalist’leri tasviye etmeye çalıştı ve onları zayıflattı. Sonra Fetö düşman olunca Kemalistlere bu zulmü Fetö’cüler yaptı diyerek Kemalist’leri Fetö’cülere düşman etti. Şimdi ise Kemalistleri Müslümanlara zulmetmesi ile Müslümanları Kemalistlere düşman olmasını sağlıyor ve sanki yine asıl sorumlunun kendisi olmadığını ima etmiş oluyor.

Erdoğan ve ekibi tüm bu siyasi oyunlarla ayakta kalmaya çalışıyor. Bir bakmışın ABD, İsrail karşıtı iken ertesi gün ABD ve İsrail’in en kadim dostu oluyor. Yine bir bakmışın Rusya ve İran düşmanı iken iki gün sonra Rusya ve İran’la her gün buluşarak siyasi oyunlar oynuyor. Yine bir bakmışsın Kemalist’leri eleştirirken ve en ağır şekilde onlara karşı olduğunu ima ederken bir hafta sonra en azılı Atatürkçü olabiliyor. İşte bu ikiyüzlü siyasetinden ötürü Erdoğan ve benzeri siyasetçiler kısa ömürlülerdir. Zamanı geldiğinde efendileri tarafından tasfiye edilecektirler. Onlar sadece birer piyondurlar ve efendilerinin emrinin dışına hiç bir zaman çıkmazlar. Evet bu sözde zelil siyasetçiler ve üzerine kaim oldukları devletleri kesinlikle tarihte hayırla anılmayacaklar. Müslümanlara yaptıkları ihanetlerle anılacaklardır.

Gelelim yapılan yargı zulüm meselesine ve orta ve uzun vadede yapılması gerekene. Yargı zulmü, adil bir yargı sistemi yani şeriat ile hükmeden kadılar ve onların üzerine bina edildikleri şeri devlet olan Hilafet olmadığı müddetçe bitmeyecektir. Dolayısıyla asıl çözüm uzun vadede ki inşallah en kısa zamanda kurulur, şeri devlet olan ikinci Raşidi Hilafet Devlet’inin ikamesi ile mümkün. Orta vadede ise mevcut zulmün bertaraf edilmesi için asli hakkımızı yani nafakamızı temin etme, ailemize karşı olan görevlerimizi gerçekleştirebilme, ibadetlerimizi ifa etme ve Müslümanlara karşı sorumluklarımızı yerine getirme haklarımızı meşru bir şekilde mevcut gayrı İslami hukuku övmeden, kabullenmeden aramaktan geçmektedir. Bu mevzu ile alakalı Resulullah’ın şu hadis-i şerifi oldukça önemli:

 Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’da bir adamın (parası ödenmemiş) bir devesi vardı. Borcunu istemeye geldi. Bu sırada kaba sözler sarf etti, hatta Ashab’tan bazıları haddini bildirmek istedi. Ancak Resulullah (aleyhissalatu vesselâm) buna meydan vermeyip:

“Bırakın onu! Hak sâhibinin konuşma hakkı vardır” buyurdu, sonra da:

“Devesini verin!” diye emretti, (ilgililer) devesini aradılarsa da bulamadılar. Fakat onunkinden daha değerli bir deve buldular. Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz:

“Bunu verin” dedi. Adam: “Bana borcunu tam ödedin, Allah da sana ödesin” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

“En hayırlınız, borcunu en iyi ödeyendir!” buyurdu.”

Buhâri, İstikrâz, 4, 6, 7,13, Vekâlet 5, 6, Hibe 23, 25; Müslim, Musâkât 118-122, (1600-1601), Timizi, Büyü 75, (1316, 1317 Nesâi Büyü 64, (7, 291)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellemin bu tavrı aslında bize şunu hatırlatmaktadır. Hakkı olan kişi hakkını gerektiğinde Sahabenin dahi gazaplanacağı bir üslup ile alabilmek imkanına sahiptir. Hatta bu Resulullah dahi olsa. Yani mevcut iktidar ve onların yargı kurumları bizim kabul etmediğimiz bir yargı şekline sahip olsalar dahi biz hakkımız onlardan sonuna kadar talep edebiliriz. Bu kesinlikle bizlerin onların yargı şeklini kabul ettiğimiz anlamına gelmiyor.

Rabbim haklarını gasp eden ve onları hapse atan tüm hak dava erlerine tez zamanda yardım etsin. Rabbim ümmetin şaha kalkacağı o kutlu günü bize yaşamayı nasip etsin (amin).

Kardeşiniz Mehmet Aydın

23.12.17

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir