Home / News / YAZARLAR / Necati Erdem / METODU DOĞRU ANLAMAK
yazar

METODU DOĞRU ANLAMAK

Batılı sömürgeci kâfir devletler, Müslümanları dinlerinden saptırmak ve sahih bir şekilde anlamalarını engellemek adına tarihte yaptıkları fikri taarruz ve misyonerlik faaliyetleri meyvelerini vermiş, Müslümanları saptırmaya yetmiştir. Müslümanlar, kendi dinlerinden uzaklaşınca Batının akidesinden çıkan fikir ve kaidelerle hayatlarını düzenlemeye başlamışlardır. Bundan sonra artık ipin ucu Batılıların eline geçmiş sonuçta Hilâfeti yıkarak onu kırk dört parçaya bölüp her birine istiklalini kazanmış birer müstakil devlet görüntüsünü vererek, İslâm’ı devlet ve hayat bazında uzaklaştırmayı başarmışlardır.

Müslümanlar dini sadece Allah’la olan alakalar manzumesi şeklinde algılayarak lahuti bir dini kendilerine din edinmişlerdir. Böylelikle Batı, ümmetin düşüncelerini bulandırarak onları zillet dolu bir hayata sürüklemiştir. Bundan sonra da ümmetin tekrar uyanıp kıyama geçmemesi içinde parçalanmış devletçiklerin başına kendilerine itaatte kusur etmeyen hain yöneticileri getirmiştir. Yönetime getirilen sefih yöneticiler hem ümmetin servetlerini hem de yeri geldi mi Müslümanların kanlarını, canlarını, namus ve onurlarını makam uğruna kolayca satıvermişlerdir. Tüm bunlardan cesaret alan kâfir devletler ümmetin içerisine soktukları batılı fikir ve düşüncelerle ümmetin kutsallarına çatmakta çekinmemişler yeni yetişecek nesli de hesaba katarak kendilerine tabi olacak olan bir nesil yetiştirmek için eğitim ve öğretime büyük önem vermişlerdir.

Bu atılımların günümüzde hız kesmediğini bilakis yeni yeni icatlar geliştirildiğine şahit olmaktayız. Medya ve saray alimleri ümmetin asli görevlerini perdelemek suretiyle görmelerini engellemenin yanı sıra fer’i meselelerde gündem oluşturarak zihinleri karıştırma görevlerini yerine getirmekle birlikte hain yöneticilere yalakalık yapmaktan öte hiçbir şey yapmamaktadırlar. Müslümanlar hak ve batılı karıştırır bir duruma basiretten yoksun fikirleri batılı fikirlerden etkilenmiş, hayatları batılıların hayat tarzlarına göre şekillenmiş, menfaatçi bir bakış açısıyla hayata bakar duruma gelmişlerdir. Duyguları körermek suretiyle vatancı, milliyetçi bir anlayışla “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek onurlarını yere sermişlerdir. Neticede Müslümanları birbirine bağlayan kardeşlik bağı kopmuş oldu. Müslümanlar küfür nizamlarına boyun eğdiler ve İslâm Devleti’nin olmaması onlarda herhangi bir rahatsızlık vermemektedir. Böylece İslâmiyet bir takım ferdi ve şahsi meseleler ile ilgili şer’i hükümlerle sınırlandırıldı. Diğer bir ifadeyle, dini hayattan ayırma açısından Müslümanlar hayatı tıpkı batılıların hayatı gibi yaşar oldu. Müslümanlar artık adeta yere çakıldılar.

Evet, şu anda Müslümanların düşmüş olduğu acı gerçek budur. Fikir ve sahih düşünceden yoksundurlar. Çünkü kâfir devletler ve ajanları sürekli değişik araçlarla, okullarda verdikleri bâtıl eğitimlerle, televizyon, radyo, kitap ve benzeri medya yollarıyla onları fikri ve siyasi yönden halen saptırmaya çalışıyorlar. Onlara doğru fikir ve mefhumlar verilmiyor. Gerçeği bilmesinler, bâtılı kabul etsinler ve hakkı göremesinler diye sürekli çeşitli saptırma yollarını kullanıyorlar. İşte onlar bu şekilde ümmetimizi sömürüyorlar ve dosdoğru yol olan İslam’dan uzak tutmaya çalışıyorlar.

Durum böyle iken, uzunca bir zaman doğru anlayıştan uzak kalan bu ümmetten ne bekleyebiliriz? İşte tam bu noktada Müslümanların kaçırdığı unuttuğu ya da unutturulduğu bir meseleyi yani METOD konusunu tekrar Müslümanların hatırlaması ve bunu kendilerine ölçü kılması açısından ele almak gerekir. Zira 1,7 milyar oranında Müslüman nüfusunun tamamının kâfir sömürüsüne maruz kalması kabul edilir bir durum değildir. Hilafetin yıkılmasıyla parçalanmış bu dev vücut her bölgede kan kaybetmekte servetleri sömürülmekte onur ve şerefleri ayaklar altında ezilmektedir. Onları koruyup kollayan bir devletleri olmayışından dolayı böylesi zillet dolu bir hayata mahkûm oldular.

Müslümanlar olarak bilelim ki; bugün yeryüzünde aşağılık mahlûklar olan kafirlerin tağuti yönetimleri altında zulümlere, katliamlara, saldırılara maruz kalarak zillet, sefalet içinde karanlık, kirli bir hayat yaşıyorsak; bunun tek sebebi vardır o da hidayetin, risaletin ve bizim için razı olduğu tek Hak Din olan İslâm’ın; düşünce, duygu ve bakış açımızdan, toplumsal ve devlet yaşantımızdan uzaklaştırılmış olmasıdır. İşte bu gerçeği görmeli ve Allah’ın kesinlikle razı olmadığı şu içinde yaşadığımız vakıayı değiştirmek ve insanlığı çağdaş tağuti zulümattan yani laiklik, demokrasi, cumhuriyet, krallık, milliyetçilik, kapitalizmin karanlık ve kirliklerinden kurtarıp, Allah’ın nuruna yani arı duru ve arındırıcı olan İslâm’ı hayata kavuşturmamızla mümkündür. Aksi halde günümüzde Müslümanların başındaki yöneticilerin yaptığı gibi BM, UNICEF, OECD ve EİT gibi uluslararası örgütlerden yardım dilenmek kuzuyu kurta teslim etmektir ki bu, Müslümanlara yapılacak en büyük ihanettir. Eğer bizler sahip olduğumuz dini arı, duru ve berrak bir şekilde anlayamazsak, her daim kandırılan ve ezilen oluruz. Bizlere düşen görev, İslam’ı hakkıyla anlamak ve ona göre hayatımızı tanzim etmektir.

İslam, kişinin Rabbisiyle, kişinin kendi nefsiyle ve kişinin diğer insanlarla olan alakasını düzenleyen sistemdir. İslam fikir ve metodtan müteşekkil ilahi bir dindir. İslâm, fikir ve metodtan ibarettir şeklindeki yaklaşım konuyu daha iyi açıklamak, anlaşılmasını sağlamak ve tatbikini kolaylaştırmak içindir. Çünkü fikir (fikra); İslam akidesini, çözümleri ve daveti kapsar. Metod ise; Akidenin korunması, çözümlerin uygulanması ve İslam davetinin yapılış keyfiyetidir. Bunun içindir ki fikir ve metod konusu, İslâm’ı bir bütün olarak yürürlüğe koyacak olan Müslümanların ihmal edemeyeceği çok önemli şer’i bir ahkam durumundadır. İslâm’ı uygulama metodunun ihmal edilmesi, İslâm’ın önemli bir kısmından vazgeçilmesi demektir. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجاًۜ…

“Her ümmet için bir Şer’îat ve bir minhac (yol) tayin ettik.” (Maide 48)

Metod, düşünceyi uygulamak için gerekli kılınmıştır. Çünkü Şeriat, insanların amelleriyle ilgili Allah’ın, Rasulüne vahyettiği hükümlerden ibarettir. Hükümler birer çözümlerdir. İslâm akidesiyle birlikte İslâm düşüncesini oluşturur. Böylece düşünce; akide ve çözümleri kapsar. Metod ise; akideyi korumak, çözümleri uygulamak ve davayı yüklenmek ile ilgili sabit, değişmeyen bir keyfiyettir. Bu nedenle metod, düşüncenin cinsindendir. Çünkü düşünce, metodun hükümlerini belirtir. Nitekim bir düşünce, metodu belirtmezse Yunan felsefesi gibi hayali bir felsefe olur. Herhangi bir çalışma veya bir hareket bir ideolojiye dayalı değilse, boş bir çalışma ve boş bir hareket olur. Çünkü ideoloji düşünce ve metodtan ibarettir. Bir toplumu değiştirmek veya kalkındırmak istenirse, mutlaka hayat problemlerini çözen bir düşünceye ihtiyaç vardır. Nitekim değişim veya kalkınma, ancak bir fikirle gerçekleşir.

Fikirleri yaymak, insanlara benimsettirmek ve uygulamak için metoda ihtiyaç vardır. Bu metod düşünceden fışkırmalıdır ki çelişki doğmasın, sağlam ve doğru çalışma olsun. Tüm Müslümanların amelleri Şer’i hükümlerle kayıtlıdır. Şer’i hüküm; kulların fiilleri ile ilgili Şari’in (kanun koyucunun) hitabıdır. Alışveriş, kiralama, faiz, kefalet, vekâlet, namaz, oruç, halifenin ve Allah’ın hadlerinin ikamesi, halifenin Müslüman olması, şahidin adil olması, devlet başkanının erkek olması ve bunlara benzer şeylerin tamamı şer’i hükümlerden sayılır. Burada metod, hükümlerin tenfiz keyfiyetini beyan eden amelî Şer’i hükümlerdir. Metod, fikra hükümlerinin yani akideyi koruma keyfiyeti, çözümleri tenfiz keyfiyeti ve daveti taşıma keyfiyetidir. Metod ile ilgili konunun daha net anlaşılması bakımından misallendirerek izah etmek gerekirse; Akideye yani Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Cehenneme, sevap ve cezaya, Allah’a tevekküle iman etmemiz gibi hususlar akide ve akideye ilişkin fikirler ve hükümlerdir. O hükümden her bir hükmün mukabili olan metod hükümleri, akide ve akideye ilişkin olanların koruma keyfiyetini beyan eder. Mesela; “Ey iman edenler! Allah’a iman ediniz…” dediğinde, akidenin korunması için metod; mürtedin öldürülmesi cezasıdır.

Çözümlerin uygulanması keyfiyeti; çözümler ibadet, ahlak ve muamelat olarak hayatın her yönünü kapsar. Nitekim onları uygulama metodu da aynı şekilde hayatın her yönünü kapsar. Salahiyet sahibi de bunları uygulamakla mükelleftir. Kulun namazla mükellef kılınması ibadet çözümlerindendir. Kul onda kusur gösterdiği veya hafife aldığı zaman devlet reisinin onu cezalandırmakla mükellef kılınması metodtandır. Kulun oruçla mükellef kılınması ibadet çözümlerindendir. Kul mazeretsiz oruç tutmadığı zaman devlet reisinin onu cezalandırmakla mükellef kılınması, “orucu uygulama metodudur”. Ferdin nefsini koruması, beka içgüdüsü ve açlığı için bir çözümdür. Nesli koruma metodu, kâtilin öldürülmesi kılındı. Nitekim ferdin malını koruması, beka içgüdüsü ve açlığının bir çözümüdür. Hırsızın elinin kesilmesi, malı korumak için bir uygulamadır. Ferdin aklını koruması da bir çözümdür. Sarhoşun kırbaçlanması bu hükmün tenfiz metodu kılındı. Nesli korumak da bir çözümdür. Birisinin kısırlığına sebep olan kimseye diyet konması bu hükmü uygulamanın metodudur. Nesebi korumak bir çözümdür. Bunun metodu zâninin recmi veya kırbaçlanmasıdır.

Daveti taşımayı emreden hükümler ve daveti taşıma keyfiyetini beyan eden metoda gelince; Fert Allah’a davet etmekle emrolunduğunda, marufu emredip münkerden nehyemesi daveti taşımada birer fikra hükümlerdir. Daveti taşıma metoduna yani daveti taşıma keyfiyetine gelince; daveti taşıma metodu cihaddır. Bunu ancak devlet yapar. Fertler, devletin varlığı halinde ve devletin yokluğu halinde marufu emrederler ve münkerden nehyederler. Bunlar, ferdin kendisiyle mükellef kılındığı fikra hükümlerinden olan Şerî hükümlerdir. Fakat bunlar, daveti taşınanın metodu değildir. Yani davetin kendisiyle taşındığı keyfiyet değildir. Şâri, daveti taşıma keyfiyetini devlet yoluyla cihad olarak sınırlandırdı.

Ancak şu an için İslami bir devlet olmadığı için davet taşıma nasıl olacak; Mekke dönemi yani devlet kurulmadan önceki davet taşıma merhalesi, her yönüyle günümüz vakıasına benzeyen bir durumdur. Bu merhale hem fikra hükümlerindendir hem de metod hükümlerindendir. Hem daveti taşımadaki hükümlerdir hem de bu daveti taşıma keyfiyetini beyan eden hükümlerdir. Nitekim devlet varken de ferdin yapması istenilen hükümler vardır. Aynı şekilde bu merhalede de yani Mekkî merhalede –devletin yokluğu anında- burada ferdin yapması istenilen hükümler vardır. Burada bunları yapma keyfiyetini beyan eden hükümler de vardır. Gayri Müslimleri İslam’a davet etmek, fasit fikir taşıyanlarla münakaşa etmek, marufu emretmek, münkerden nehyetmek, bunlar fikra hükümlerinden hükümlerdir. Bu hükümleri yapmak için metod hükümlerine yani kendisiyle bu hükümlerin infaz edildiği keyfiyete gelince; bu, şeriatın beyan ettiği kitleleşmedir. Kitleleşme hükümleri ve kitlenin yapması gereken hükümler, metod hükümlerindendir. İslâm’ı hayatın her alanında uygulamak bir fikradır. Siyasi kitleleşme ise bunun metodudur.

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“Sizden hayra çağıran, ma’rufu (iyiliği) emreden ve münkerden (kötülükten) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (Âl-i İmrân 104)

İslâmî bir kitlenin hedefi ümmeti fikren kalkındırmaktır. Çünkü doğru bir kalkınma ancak fikren gerçekleşir. Dolayısıyla karşılaşılan her konuda İslâmî fikir göstermek hem kitleyi hem de ümmeti kalkındırır. Böylece kitle/hizb İslâmî bakış açısıyla hedefini doğru bir şekilde tespit ettikten sonra kendisini bu hedefe ulaşmaktan alıkoyacak milliyetçilik, vatancılık, mezhepçilik, tasavvuf, felsefe, mantık, menfaatçilik, liberalizm, sosyalizm, laiklik vb. düşüncelerin hepsinden soyutlanarak tamamıyla Şer’î hükümlerden kaynaklanan Şer’î çözümlere bağlanmış olur. Hizb, çalışmasındaki metodunu, merhaleleri ve merhalelerde gerçekleştirmesi gereken amelleri; Rasulullah’ın sîretindeki merhalelerde yerine getirdiği amellere bağlanarak, onları örnek alarak yerine getirmesi gerekir. Rasulullah davet taşımada 3 merhale izlemiştir. Birinci Merhale: Hizb’in, kitlesini oluşturmak üzere, onun fikrine ve metoduna inanan şahıslar ortaya çıkarmak için kültür verme merhalesi. İkinci Merhale: İslâm’ı hayat vakıasında ortaya çıkarmaya çalışmak için, kendisinin temel davası edininceye kadar İslâmı yüklenmek üzere ümmetle kaynaşma merhalesi. Üçüncü Merhale: Hakimiyeti teslim alma, İslâm’ı umumî, tam, kapsamlı bir biçimde tatbik etme ve risaleti dünyaya ulaştırma yani otoriteyi teslim alma merhalesi.

Metod, üslup, vesile arasındaki ayrıma gelince;

  1. a) Metod: Fiilin zatına odaklaşan asla değişmeyen Şerî hükümdür.
  2. b) Üslup: Fiilin, gereğince ikâme edildiği hâldir. Başka bir deyişle metodu uygulamak ve hedefi gerçekleştirmek için durumlara göre değişen Şerîatın mubah kıldığı keyfiyettir.
  3. c) Vesile/Vasıta: Hükmün uygulanmasında kullanılan maddi şeylerdir. Yani metod veya üslubu uygulamak için kullanılan eşyalardır. Vesile/Vasıta da üslup gibi şartlar, imkânlar, zaman ve mekâna göre değişir.

Bu bağlamda misal verecek olursak;

Metod: Cihâd, Hüküm: Farz-ı Kifâye, Üslup: Nokta vuruşu, toplu savaş, gerilla savaşı, Vesile: Uçak, top, askerler. Metod: Yöneticiyi uyarmak/muhasebe etmek, Hüküm: Farz, Üslup: Siyasî baskı, halk baskısı, Vesile: Bildiri, basın-yayın. Metod: Hırsızın elini kesmek, Hüküm: Farz, Üslup: belde halkının önünde, Vesile: Keskin bir âlet.

Yukarıda izah etmeye çalıştığım üzere İslam’dan olmayan bir metodla çalışmak haramdır. Rasulullah Sallahu Aleyhi Vessellem’in gösterdiği şekilde çalışmak farzdır. İslam’ı tekrar hayatın her sahasına hâkim kılmak için Rasulullah Sallahu Aleyhi Vessellem’in metodundan başka bir metodla çalışmak Müslümanlara haramdır. Bundan dolayıdır ki küfür ilkelerine ve siyasi kanunlarına göre İslâmî parti kurulamaz. Bu İslâm metoduna aykırı olduğu gibi, yıllardır bu ümmet hep aynı senaryolarla kandırılmaktadır. Kâfir batının uşakları ve düzeni Müslümanlardan camiler, okullar ve benzeri hayır kuruluşları, vakıflar kurmaları ve yönetmelerinden rahatsız olmamakla birlikte bilakis kendilerinin belirlediği sınırlar içerisinde teşvik dahi etmektedir. Zira, Müslümanlar İslâm davetini bu şekilde asla yüklenmeyeceklerdir. Sadece küfür temellerine dayalı partilerin kurulmasına imkân tanıyan, siyasi partiler kanunu çerçevesinde kurulan sözde İslamî partiler, tavizler vermek suretiyle küfür rejimine karşı şirin görünmek adına, Müslümanları yeni söylem ve tavırlarla yanlışa yönlendirmeye çalışıyorlar.

Artık kandırılma ve yanlışa düşme lüksümüz yoktur. Ümmete unutturulan ve saptırılan hakikatleri görme ve uyanma vakti gelmiştir. Evet İslâm, fikir ve metodtur. Metod; İslâm davetini yüklenme, çözümleri uygulama ve akideyi koruma keyfiyetini içerir. Fikir ise Şer-i hükümlerdir. İbadetle, ahlakla, devletle, ekonomiyle ve diğer hayat nizamları ve meseleleriyle ilgilidir. Allah Subhanehu ve Teâlâ Rasulullah Sallahu Aleyhi Vessellem yoluyla bunları nasıl uygulayacağımıza dair metodu ve daveti nasıl yükleneceğimizi de gösterdi. Daveti yüklenme ve devleti kurmada bizlere örnek olmuştur. Bizlere düşen hakkıyla hak olana sarılmak ve o yol üzerinde sebat etmektir.

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ

“Andolsun ki Allah’ın Rasulünde sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü (onlara kavuşmayı) isteyip-umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için güzel örnekler vardır.” (Ahzab 21)

Necati ERDEM

Ayrıca...

asil-sosyal-mesafa

Asıl Sosyal Mesafe Kapitalizme Konmalı ki İnsanlara Zehri Bulaşmasın!!

Günümüzde insanoğlunun yaşadığı en büyük olumsuzluk çeşitli boyutlarda meydana gelen fitne-fesat, adaletsizlik, haklının haksız sayıldığı, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir