BATI ÜLKELERİNE HİCRET ETMEK (GÖÇ)


BİR ÜMMETE MENSUB OLMAK

 

Ümmet; ya bir dinin, ya bir zamanın veya bir mekânın kendilerini bir araya getirdiği bir topluluğa denir.

 

İslam’î ümmet;   İslam’î akideye iman eden ve İslam hükümlerini tatbik konusu kılan insanlar topluluğudur. Yani onlar, İslam’î akideye ve ondan fışkıran nizamlara iman eden kimselerdir.

        

Şer'i deliller İslam’i ümmetin,  dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan diğer ümmetlerden ayrı seçkin bir ümmet olduğu konusunda birbirini destekler mahiyettedir.  Yine deliller ülkeler birbirine ne kadar uzak olursa olsun,  Müslüman’ın İslam’î ümmetten ayrılmaz bir parça olduğu konusunda birbirini teyit eder mahiyettedir. Onun, İslam’î ümmete mensupluğu İslam dinine,  akidesine ve nizamına mensupluğu gibidir.  

 

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır:  

وكذلك جعلناكم أمة وسطا لتكونوا شهداء على الناس ويكون الرسول عليكم شهيدا   “İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl'ün de size şahit olması için sizi vasat bir ümmet kıldık.” (Bakara 143)

كنتم خير أمة أخرجت للناس تأمرون بالمعروف وتنهون عن المنكر وتؤمنون بالله  “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.” (Ali İmran 110)

 

        Behz İbn-i Hakim'den o da babasından o da dedesinden Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vasellem’i Allah'ü Te'ala'nın; كنتم خير أمة أخرجت للناس "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz." (Ali İmran 110)  sözünde şöyle derken işitmiştir: إنكم تتمون سبعين أمة  أنتم خيرها، وأكرمها على الله  “Siz yetmiş ümmetin tamamlayıcısısınız. Onlardan Allah’a en hayırlı ve en değerli olanı sizsiniz.”(Tirmizi)

 

Medine vesikasında ise şöyle geçmiştir:

هذا كتاب من محمد النبي الأمي بين المؤمنين والمسلمين من قريش ويثرب ومن تبعهم فلحق بهم وجاهد معهم. أنهم أمة واحدة من دون الناس. “Bu Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi Vasellem’den Kureyş ve Yesrib müminleri ve Müslümanlarının,  onlara tabi olanların,  onlarla beraber savaşanların diğer insanlara nazaran bir tek ümmet olduğu hakkında bir beyanattır.” (İbni Hişam)

      

Ziyad İbn-i A’laka,  Arfece'yi,  o da Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vasellem'i şöyle derken işittim demiştir:

  إنه ستكون هنات وهنات فمن أراد أن يفرق أمر هذه الأمة وهي جميع فاضربوه بالسيف كائنا من كان “Şüphesiz ilerde karışıklık olacaktır. Birlik oldukları halde bu ümmetin durumunu parçalamak isteyen kim olursa olsun boyunlarını kılıçla vurunuz.” (Müslim)

 

İşte bu gibi bazı deliller İslam’î ümmetin vakıasını,   onun diğerlerine karşı seçkinliğini,  ona mensup olma ve onu muhafaza etmenin vacipliğini açıklıyor.

 

İslamî ümmete,  fikirsel ve duygusal olarak mensup olmanın tezahürlerinden biri de;  akidesini müdafaa etmek,  birliğine çalışmak, sevincinden dolayı sevinmek ve hüznünden dolayı da hüzünlenmektir.                                                                                      

     

Nu’man İbn-i Beşir’den,  Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vasellem'in şöyle buyurduğu nakledildi:

  مثل المؤمنين في توادهم وتراحمهم وتعاطفهم مثل الجسد: إذا اشتكى منه عضو تداعى له سائر الجسد بالسهر والحمى “Müslümanların sevgide,  şefkatte,  birlik ve beraberlikteki misalleri bir vücuda benzer.  Ondan bir organ şikâyette bulunursa diğer organlarda ateş ve uykusuzlukla ona katılmaya çağrılırlar.” (Müslim rivayet etti.)                                          

 

Binaenaleyh,  Batı ülkelerindeki her Müslüman’ın bir ümmete mensup olduğunu hatırında bulundurması ve kendi bekasına çalışması kaçınılmazdır. O, şunu iyi bilmelidir ki;  Batı kültürüne ne kadar entegre olursa olsun, toplumuna ne kadar asimile olursa olsun, ona ne kadar dost ve ihlaslı olursa olsun şüphesiz o Müslüman olarak geldiği gün gibi Batının nazarında hiç değişmemiştir. Her ne kadar değişmiş olarak bilinse de…