Cihad, Müslümanlara
farzdır. Müttaki ile fasık ve imanında sadık ile münafık
arasında bu sorumlulukta bir fark yoktur. Zira savaş ayetleri
genel olarak gelmiştir. Nâslar genel olarak geldiğinde, onları
tahsis eden bir delil geçmedikçe genel olarak kalır.
Müslümanlardan biri olmaksızın diğerine cihadı tahsis eden
herhangi bir delil geçmemiştir. Dolayısıyla nâslar genel olarak
kalır. Buna binaen, İslâm ordusunda münafıkların, fasıkların,
hamiyetle savaşanların asker olması caiz olur.
Onların sadık mü’minlerle
birlikte düşmanla savaşta ve ordusunda yer almalarının caiz
oluşu, cihad ayetlerinin genel oluşundan ve Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in,
münafıkların başı Abdullah b.
Ubeyye’den savaşta yararlanmasından, bazı gazvelerde onunla
beraber katılmasından ve Uhud günü çatışmadan önce savaşla
ilgili istişarelerde onun da hazır olmasından dolayıdır.
Nitekim Tebük savaşına
katılmamaları hususunda münafıklara izin verdiğinde Allah,
Rasulü şöyle azarlamıştı:
عَفَا اللَّهُ عَنْكَ لِمَ
أَذِنتَ لَهُمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُوا
وَتَعْلَمَ الْكَاذِبِينَ
“Allah seni affetti. Fakat doğru söyleyenler sana iyice belli
olup, sen yalancıları bilinceye kadar onlara niçin izin verdin?”
Fasıkların İslâm
ordusunda yer almalarının caiz olması ise,
ayetlerin genelliğinden dolayıdır ve Sâid b. el-Museyyed’den
onun da Ebu Hureyre’den yaptığı şu rivayetten dolayıdır:
“Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
Bilal’e insanlara şunu duyurmasını emretti:
لا
يدخل الجنة إلا نفس مسلمة و إن الله ليؤيد هذا الدين بالرجل الفاجر
“Ancak Müslüman nefis/can cennete girer. Allah bu dini facir
adamla da destekler.”
Ayrıca cihad, halifenin
uyguladığı farzlardan bir farzdır. Müslümanlardan olduğu halde,
fasıka o hüküm uygulanmadığında bu Allah’ın hükümlerinden bir
hükmün uygulanmasının terki olur. Bu ise haramdır, caiz
değildir. Bunun için cihad hükmü müttakiler üzerine uygulandığı
gibi fark etmeksizin fasıklar üzerine de uygulanır.