Müslümanların çoğu metot, üslup ve vasıta
arasındaki farkı berrak olarak idrak edemediler. Bu farkı
göstermek gerekir ki, Müslümanlar bir temiz bir fikre sahip
kavuşarak doğru çalışma yapabilsinler. Daha önce de
bahsettiğimiz gibi İslâm; düşünce ve metottan oluşur. Allahu
Teala şöyle buyurmuştur:
لكل جعلنا منكم شرعة ومنهاجا
"Her ümmet için bir şerîat ve bir yol tayin ettik."
(Maide 48)
Metot, düşünceyi uygulamak için gerekli
kılınmıştır. Çünkü Şerîat, insanların amelleriyle ilgili Allahu
Teala'nın, Resulüne vahyettiği hükümlerden ibarettir. Hükümler
birer çözümlerdir. İslâm, akidesiyle birlikte İslâm düşüncesini
oluşturur. Böylece düşünce; akide ve çözümleri kapsar.
Minhac veya metot ise; akideyi korumak, çözümleri
uygulamak ve davayı yüklenmek ile ilgili değişmeyen
yollardır. Zira metot sabit, değişmeyen bir keyfiyettir. Ve bu,
Şer'î hükümlerle tespit edilmiştir. Bu nedenle metot, düşüncenin
cinsindendir. Çünkü düşünce, metodun hükümlerini belirtir.
Nitekim bir düşünce, metodu belirtmezse hayali bir felsefe olur.
Yunan felsefesi gibi... Bir çalışma veya bir hareket bir
ideolojiye dayalı değilse, boş bir çalışma ve boş bir hareket
olur. Çünkü ideoloji düşünce ve metottan ibarettir. Bir toplumu
değiştirmek veya kalkındırmak isteniliyorsa, mutlaka hayat
problemlerini çözen bir düşünceye ihtiyaç vardır. Nitekim
değişim veya kalkınma, ancak bir fikirle gerçekleşir. Fikirleri
yaymak, insanlara benimsettirmek ve uygulamak için metoda
ihtiyaç vardır. Bu metot düşünceden fışkırmalıdır ki, çelişki
doğmasın, sağlam ve doğru çalışma olsun. Misal olarak demokratik
sistemde doğan çelişkiler gibi: Biri İslâm düşüncesini
demokratik yolla uygulamaya kalkışırsa çelişkiyi görür. Namazı
demokratik yolla uygulayalım, bakalım nasıl olacak? Demokrasi
diyor ki; insan serbesttir, namaz kılabilir veya kılmayabilir
de. Hiçbir zaman zorlama yoktur. Böylelikle namaz kılana niçin
namaz kılıyorsun denilemeyeceği gibi, namaz kılmayana da niçin
namaz kılmıyorsun denilemeyecektir. Çünkü demokraside ibadet
hürriyeti vardır. Hâlbuki namaz ile ilgili İslâm'ın metodu,
her Müslüman'ı namaz kılmaya mecbur kılar.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuştur: "Çocuklarınız dokuz yaşına girince namazı
kılmazlarsa onları dövün." (Ebu Davut, İbni Hanbel)
Bulû çağına erişince Şafî, Malik ve İbni
Hanbel gibi bazı müçtehitler namaz kılmayanın öldürüleceğini,
Ebu Hanife gibi bazı müçtehitler de namaz kılmayana hapis cezası
verileceğini belirtmektedirler. İşte bu, tamamen demokratik yola
aykırıdır. Eğer biri demokrasiye uyacaksa İslâm metodundan
vazgeçmesi gerekecektir. Davayı yüklenmenin metodu da
demokrasiye aykırıdır. Demokraside fikir serbestliği ve değişik
fikirlere dayalı partiler kurulması serbesttir. İktidar da bu
partilerin elleri arasında değişir. İslâm'da ise yalnız İslâm
fikrine dayalı kurulan partilere müsaade edilir.
Uygulamakla ve davayı yüklenmekle ilgili
kesin emir varsa bu metottur. Bu kesin emir, kesin manayı
taşıyan delille tespit edilsin veya zannı delaletle zanni
delille yani içtihatla tespit edilsin fark etmez. Çünkü amelle
ilgili hüküm, kesin delille ve kesin ifade ile tespit edildiği
gibi, zanni delil ve zanni ifadeyle de tespit edilebilir. İşte
metot ahkâmı bu iki çeşitten ibarettir. Zira metot, tatbikatla
ilgili kesin emir ifadesi taşıyan birer Şer'î hükümlerden
ibarettir.
Şu var ki, İslâm daveti hem İslâm devleti
tarafından hem de İslâm’i hizbler tarafından taşınır. İslâm
devleti bu daveti dışarıya cihad yolu ile taşır. Bu metotla
ilgili çok kesin deliller ve zanni deliller vardır. Bu hususta
Allahu Teala şöyle buyurdu:
وقاتلوهم حتى لا تكون فتنة ويكون الدين لله فإن
انتهوا فلا عدوان إلا على الظالمين "Fitne
(küfür ve sapıklık) kalmayıncaya ve
yalnız Allah'ın dini hakim oluncaya kadar onlarla savaşın."
(Bakara 193)
İslâm hayatını yeniden başlatmak veya İslâm
hükümlerini devlet yoluyla uygulamakla ilgili metot ise; İslâm’i
hizb kurup onun yoluyla mücadele vermektir. Bununla ilgili kesin
delillerden bazıları şunlardır:
ولتكن منكم أمة يدعون إلى الخير ويأمرون
بالمعروف وينهون عن المنكر وأولئك هم المفلحون
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir
kitle bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
(Ali İmran 104)
قل هذه سبيلي أدعو إلى الله على بصيرة أنا ومن
اتبعني وسبحان الله وما أنا من المشركين "De
ki; benim yolum budur. Ben ve benimle olanlar Allah'a basiretle
(tam idrak ve kavrayışla) davet
ediyoruz." (Yusuf 108)
Ayrıca, İslâm’i kitle tesis etmekle ilgili
olup da kesin emir ifadesi taşıyan birçok hadisler ve siyerde
çok sahih rivayetler vardır. Bunlar bu hususla ilgili detayları
açıklar. İnsanları İslâm'a davet etmenin keyfiyetini gösteren
birçok delilden birisi de Allahu Teala’nın şu buyruğudur:
ادع إلى سبيل ربك بالحكمة والموعظة الحسنة
وجادلهم بالتي هي أحسن "Rabbinin yoluna
hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde
mücadele et." (Nahl 125)
Lügatte hikmetin manası; isabetli
fikirdir. Bu ise; ancak Kur’an ve Sünnettir. Buna göre Kur’an ve
Sünnetten delil göstererek Allah'a davet etmektir. Güzel öğüt
ise, insanların akıllarına hitap ederken onları
duygulandırmaktır. En güzel şekilde mücadele et
ifadesinin manası da; bâtıl ve yanlış fikirleri en güzel şekilde
çürütmektir.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
izlediği metodu izlemek ile ilgili birçok kesin emir vardır.
Allahu Teala şöyle buyurdu:
لقد كان لكم في رسول الله أسوة حسنة لمن كان
يرجو الله واليوم الآخر وذكر الله كثيرا
“Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe
kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir
örnektir.” (Ahzab 21)
Buna göre metodumuz, Rasulullah Sallallahu
Aleyhi Vesellem'in metodudur. Ondan kıl payı kadar ayrılmak
haramdır. Aynı zamanda ona uymak Allahu Tela'ya kulluk etmek
demektir. Onun için bu metoda göre, İslâm fikirlerinin açıkça
bildirilmesi gerekir. Allah Subhânehu Ve Teala şöyle buyuruyor:
وما على الرسول إلا البلاغ المبين
"Rasule düşen görev, apaçık tebliğ yapmaktır."
(Nur 54)
O zaman davayı taşırken kapalı sözler
kullanılmaz. Apaçık Allahu Teala'nın indirdiği duyurulur.
Nitekim bunu yapmayanların lanetli oldukları Kur’anı Kerimde
şöyle açıklanmıştır:
إن الذين يكتمون ما أنزلنا من البينات والهدى
من بعد ما بيناه للناس في الكتاب أولئك يلعنهم الله ويلعنهم
اللاعنون "İndirdiğimiz açık
delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet
yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet
eder. " (Bakara 159)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuştur:"Kim bir ilmi ketmederse, Allah onun ağzını
ateşten bir gemle gemleyecektir."
Davayı yüklenme metodu sabır, dayanıklılık ve
sebatlılığı gerektirir. Taviz göstermeyi reddeder. Bununla
ilgili delillerden bazıları şunlardır. Allahu Teala şöyle
buyurdu:
واتبع ما يوحى إليك واصبر حتى يحكم الله وهو
خير الحاكمين "(Resûlüm!)
Sen, sana vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret.
O hakimlerin en hayırlısıdır.” (Yunus 109)
فلا تطع المكذبين (8)ودوا
لو تدهن فيدهنون "O halde,
(hakikati) yalan sayanlara boyun eğme! Onlar
isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak
davransınlar." (Kalem 8-9)
فاصدع بما
تؤمر وأعرض عن المشركين
"Emrolunduğun şeyi açıkça duyur ve
ortak koşanlardan yüz çevir." (Hicr 94)
Bu ayet metotla ilgili bir merhaleyi
belirtiyor. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem kitlesini
gizlice yetiştiriyordu. Bu ayet nazil olunca kitlesini ortaya
çıkarttı. Böylece ikinci merhaleyi başlattı. Nitekim kendisi bir
fert olarak ilk günden itibaren davayı duyuruyordu. Allahu Teala
şöyle buyurdu:
قم فأنذر "Kalk, ve
(insanları) uyar." (Müddessir
2)
Fakat bu esnada Resulullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem bir grup yetiştiriyordu. Bir hizb ortaya çıkınca Kureyş
şaşkına döndü. Böylece kendisi ve kitlesi Kureyş'in saldırısına
maruz kaldı.
İslâm'ı uygulamayan yöneticilere çatmak
metottan bir parçadır. Allahu Teala şöyle buyurdu:
أرأيت الذي يكذب بالدين (1)فذلك
الذي يدع اليتيم(2)ولا
يحض على طعام المسكين "Dini yalanlayanı
gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar; Yoksulu doyurmaya teşvik
etmez;" (Maun 1-3)
Bu ayetin Kureyş'in bir lideri olan Ebu
Süfyan veya diğer bir lideri olan El As b.Vail Essehmi hakkında
nazil olduğu rivayet edilir. Bu lider hafta sonu deve kesiyordu.
Sadece ileri gelenleri çağırıyordu. Yani bir parti düzenliyordu
veya bir kokteyl veriyordu. Yetimleri ise kovuyordu ve
miskinleri de yedirmek için bir siyaset çizilmesine karşı
çıkıyordu. Allahu Teala bu hususta şöyle buyurdu:
ويل لكل همزة لمزة (1)الذي
جمع مالا وعدده(2)يحسب
أن ماله أخلده "Arkadan çekiştirmeyi, yüze
karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline! O ki, mal
toplamış ve onu sayıp durmuştur. (O),
malının kendisini ebedi kılacağını zanneder." (Hümeze
1-3)
Bu ayetler, Kureyş'in lideri olan Ubey b.
Halef hakkında nazil olmuştur.
ولا تطع كل حلاف مهين (10)هماز
مشاء بنميم(11)مناع
للخير معتد أثيم(12)عتل
بعد ذلك زنيم "Alabildiğine yemin
eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp
getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış,
kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla
damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye,
sakın boyun eğme." (Kalem 10-13)
Bu ayetler, Kureyş'in lideri olan Velid b.
Muğire hakkında indirilmiştir. Buna benzer yöneticiler üzerine
nice ayetler vardır. Bu sebeple zalim yöneticileri hedef edinmek
metottan bir kısımdır. Çünkü küfür ahkâmı uygulayan, zulmü yapan
ve bunları sürdüren onlardır. Zira yöneticilere ve siyasetlerine
güven sarsılırsa yönetimleri sarsılır.
Toplumdaki yapılan icraat ve uygulanan
sisteme çatmak ve bunları çürütmek de metottan sayılır. Bu
hususta Allahu Teala şöyle buyurdu:
ويل للمطففين (1)الذين
إذا اكتالوا على الناس يستوفون(2)وإذا
كالوهم أو وزنوهم يخسرون "İnsanlardan
alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp
tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!"
(Müteffifin 1-3)
Toplumdaki icraata ve bu icraatı yapanlara
çatarken, onları bu işten nehyediyor ve çözüm gösteriyor. Bu da
metottan bir parçadır. Allahu Teala’nın şu buyruğundaki gibi:
ولا تقتلوا أولادكم خشية إملاق نحن نرزقهم
وإياكم إن قتلهم كان خطئا كبيرا (31)ولا
تقربوا الزنى إنه كان فاحشة وساء سبيلا(32)ولا
تقتلوا النفس التي حرم الله إلا بالحق ومن قتل مظلوما فقد جعلنا
لوليه سلطانا فلا يسرف في القتل إنه كان منصورا(33)ولا
تقربوا مال اليتيم إلا بالتي هي أحسن حتى يبلغ أشده وأوفوا بالعهد
إن العهد كان مسئولا "Geçim endişesi
ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de
rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.
Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir
yoldur. Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana
kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine
(hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta
ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o,
alacağını almıştır. Yetimin malına, rüştüne erinceye kadar,
ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine
getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir." (İsra
31-34)
Bu günkü toplumda mevcut olan sorunlara
değinmek, küfür ve zalim icraatı çürütmek, bu icraatı
yürütenlere ve yürürlüğe koyanlara çatmak ve İslâm’i çözüm
göstermek İslâm’i hizbin metodundan bir parçadır.
Dış siyasetle ilgilenmek ve onun hakkında
İslâm’i görüş göstermek de metottan bir kısımdır. Rasulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem ve Sahabeler, Rumların Perslerle
savaşmaları hakkında şöyle ilgilenip çözüm gösterdiler ki, bu da
kesin delillerdendir. Kur’anı Kerimde bu konu şöyle geçti:
الم (1)غلبت
الروم(2)في
أدنى الأرض وهم من بعد غلبهم سيغلبون(3)في
بضع سنين لله الأمر من قبل ومن بعد ويومئذ يفرح المؤمنون(4)بنصر
الله ينصر من يشاء وهو العزيز الرحيم(5)وعد
الله لا يخلف الله وعده ولكن أكثر الناس لا يعلمون
"Elif, lam, mim, Rumlar yenildi. (Araplara bulunduğu)
en yakın bölgede bu olay oldu. Onlar bu yenilgiden sonra
(Persleri) yenecekler. Birkaç yıl içerisinde olacak, bu
(yenilgilerden) önce ve sonra her şey Allah'ın elindedir.
Mü'minler Allah'ın zaferi ile sevinecekler. Allah dilediğine
yardım eder. Galip gelen ve rahmet veren ancak odur. Bu Allah'ın
vaadi (sözü) dür. Allah vaadinden caymaz. Fakat
insanların çoğu bilmezler." (Rum 1-6)
Perslerin Kisra’sı ölünce onun kızını Kraliçe
olarak tayin ettikleri haberi gelince Rasulullah Sallallahu
Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Bir kavim başlarına
(ulul-emir olarak) bir kadını tayin ederse felaha kavuşamaz."
(Buhari)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
nusret, yardım ve güç bulmak için çalıştığına dair şu ayet
vardır:
وقل رب أدخلني مدخل صدق وأخرجني مخرج صدق واجعل
لي من لدنك سلطانا نصيرا "Ve şöyle
niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla;
çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından,
hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver." (İsra 80)
Nusret talebiyle ilgili birçok sahih
rivayetler vardır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Ömer
b. Hattab'ın veya Amr b. Hişam'ın (Ebu Cehil) İslâm'a girmesini
ve yardımcı olması için Allah'a dua etmişti. Davayı yaydıktan
sonra birçok memleketin ve kabilenin liderleriyle temas
etmiştir. Kureyş, Taif, Hanife, Amir b. Sasa, Kuleyb ve buna
benzer kabilelerin ileri gelenleriyle görüşüp onların İslâm'a
girmeleri ve İslâm otoritesini tesis etmek için kendisine yardım
etmelerini istemiştir. Bazıları ise şartlar koştular. Rasulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem’de bu şartları reddetti. Allah Rasulü
Sallallahu Aleyhi Vesellem Medine'de nusreti buldu ve orada
İslâm Devletini kurdu. Buna göre İslâm Devletini kurmak için
nusreti ve yardımı talep etmek metottandır. Davetin başında
Dar-ul Erkam'da, evlerde ve dağların eteklerinde halakalar
yapmakla ilgili gelen rivayetler zanni de olsa metotla
alakalıdır.
Üsluplara gelince:
Üslup; metodu uygulamak ve hedefi
gerçekleştirmek için durumlara göre değişen keyfiyettir. Bunlar
uzun vadeli, sürekli değişen, bir kısmı da bir aşamaya geçinceye
kadar devam edebilen durumlardır. Bir kısmı da beraber
uygulanacak birkaç üsluptan oluşur. Buna plan denilir. Örnek
verecek olursak; bildiri çıkartıp dağıtmak bir üsluptur. Bildiri
çıkartmak gerekli olunca bu vacip olur. Ki bu şu Şer'î kaideye
binaendir: "Bir vacibi yerine getirmek için gereken hususlar
da vacip olur." Ancak bir bildiri nasıl çıkartılacak, nasıl
dağıtılacak, nerede dağıtılacak vs. gibileri birer üsluplardır.
Vasıta (vesile) ise; bir üslubu
uygulamak için gerekli araçlardır. Bir bildiriyi basmak için
fotokopi veya matbaa gereklidir. Buna benzer uçak, araba, tren,
matbaa, teksir makinesi vs. gibi şeyler birer vasıtalardır.
Vasıtalar da üsluplar gibi değişir. Bazıları verimli ve gerekli
olur ve bunlar devam ettirilir. Bir hizbin emiri bir üslup
benimserse ona itaat etmek vaciptir. Cemaat ise, o üslupta hata
görürse onu düzeltinceye kadar sabredip itaate devam eder. Fakat
emir veya sorumlu cemaati dinlerse veya tecrübeli ve olgun
olanlara danışırsa daha güzel üsluba varılır. Zira verimli
üslubu bulmak çok büyük bir şeydir. Derin veya aydın düşünmeye
ve üstün zekaya muhtaçtır.
Üslup, plan ve vasıtalarda aranan şartlar
şunlardır:
1- Bunlar, Şerîatın mubah kıldığı dairede
seçilir. Şerîatın haram kıldığı şey kullanılmaz. Zira gaye
vasıtayı meşru kılmaz.
2- Metodun çerçevesine dahil hareket
edilir. Yapılan iş metodun ana hatlarıyla çelişmeyecektir. Yoksa
metot dışına çıkılır ki o zaman metottan sapma olur.
3- Verimli ve neticeyi gerçekleştirir
olmalıdır. Sürekli en verimli üslup ile vasıta aranmalıdır.
4- Bir üslup, farzı yerine getirmek için
gerekli ise veya ondan daha verimlisi yoksa o zaman bunu
kullanmak farz olur. Nitekim bu; "Bir vacibi yerine getirmek
için gerekli olanlar da vaciptir" Şer'î kaidesinin hükmünü
alır.
5- Zarara götürecekse, o üslup veya
vasıta kullanılmaz. Çünkü İslâm'da zarar önlenir. Fakat bu zarar
haram kılınan şeye götüren cinsinden olursa haram olur.
6- Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem
ve Sahabelerinin kullandıkları üslup ve vasıtalara uymak şart
değildir. Önemli olan metottur ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem'in metoduna bağlanmak şarttır ve farzdır. Misal olarak;
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem davayı ikinci merhalede
cemaatçe ve açıkça göstermek isteyince sahabeleri iki safa
dizdi. Bir safın başına Ömer, diğer safın başına da Hamza'yı
yerleştirdi. Ve kendisi iki saf önüne geçti. Dar-ul Erkam’dan
Kâbe’ye kadar yürüdüler. Sonra Kâbe etrafında yedi defa tavaf
yaptılar ve ondan sonra Safa'ya geçtiler ve insanlara
seslendiler. İşte bunların hepsi birer üsluplardandır. Bunları
kullanmak şart değildir.
Metot:
İkinci merhalede kitlece ve açıkça davayı
duyurmaktır. Çünkü yukarıda gösterdiğimiz gibi bununla ilgili
kesin emir vardır. Ama örnekteki üsluplarla ilgili kesin emir
yoktur. Bu demektir ki; kullanılabilir de ve kullanılmayabilir
de. Bir yolu uygulamak için kesin emir varsa bu metottan olur
değilse üslup olur ki, bu mendup veya mubah dairesine girer.
Eğer kesin nehy varsa haram olur.
Kâfirlerle işbirliği yapmak, onları dost
edinmek, onların yönetimlerine veya koalisyonlarına katılmak,
demokratik veya laik ilkelere göre parti kurmak ve buna benzer
yollarla ilgili hususlar hakkında kesin nehy vardır. Böyle
yollara başvurmak haramdır ve bu İslâm metoduna aykırıdır.
Radyo, televizyon, gazete, dergi, fax, telefon, bilgisayar gibi
vasıtaları davayı yaymak için kullanmak mubahtır. Çünkü Şer'î
hüküm bu tür vasıtaları mubah kılmıştır.
Şu noktalar üzerinde de durmak gereklidir:
Birinci merhalede gizliliğe başvurmak
metottur. Çünkü onunla ilgili kesin emir vardır.
İkinci ve üçüncü merhalede gizlilik şart
değildir. Gerekirse ona başvurulur. Çünkü Rasulullah Sallallahu
Aleyhi Vesellem ikinci merhalede kitlesiyle beraber açık tebliğ
yapmıştır. Gizlilikten açıklığa cemaatçe çıkmak için kesin emir
gelmiştir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Kureyş işini
bozmasın diye bazı kabilelere gizlice gidiyordu. Akabe’de biatı
gizlice aldı. Hicreti gizlice gerçekleştirdi. Sadece gerekli
olduğu için gizlilik üslubuna başvurdu. Yoksa gizlilik dönemi
birinci aşamada bitmiştir.
Şu var ki; gereksiz korkuya kapılmak, evham
uydurmak ve yanlış değerlendirme yapmak çok zararlıdır. Ki bu
aşırı tedbir almaya götürür ve kitle efradını sıkıntıya uğratır.
Belki korkaklığa da sürükler. Yapılması gereken işten vazgeçmeye
sebep olur. Yine, hiçbir tedbir almamak, yuları salmak ve
dikkatsizlik de çok zararlıdır. Nitekim tehlikeli durumlarda
tedbir almak farzdır. Ayeti kerimede şöyle buyruldu:
ياأيها الذين آمنوا خذوا حذركم
"Ey iman edenler! Tedbirinizi alın..."
(Nisa 71)
Ayrıca işleri en güzel şekilde yapmak
elzemdir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuştur: "Biriniz bir amel işlerse, onu en güzel şekilde
yapmasını Allah sever."
Mücadelede son çaba sarfetmek farzdır. Allahu
Teala şöyle buyurdu:
وجاهدوا في الله حق جهاده
"Allah uğrunda hakkıyla ve tam şekilde cihat edin."
(Hac 78)
Davayı yüklenmek ilgili hususlar ve metot,
üslup, vasıta arsındaki farkı özetlemeye çalıştık. Bu farkları
idrak etmek kitlenin önderlerine ve elemanlarına farzdır.
Ayrıca yeni üsluplar, planlar ve vasıtalar
kullanılmazsa, davayı taşımada pasiflik doğar, hatta tıkanıklık
olur, dava donar, elemanların dökülmesine sebebiyet verir. İşi
takip etmek, hesaba çekmek ve kusur gösterenlere ceza vermek
gereklidir. Yoksa iş ciddiyetini kaybeder ve başarılı olmaz.
İşin başarılı olması için ciddi düşünmeye ve
ciddi çalışmaya ihtiyaç vardır. Zihince ve vücutça tembellik,
başarısızlığa yol açar. Bu noktada yalnız sorumlular değil her
eleman ciddi düşünmeli ve hareket etmelidir. Çünkü aktiflik ve
sorumluluk kitle elemanlarının tümünü kapsar.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuştur: "Her Müslüman düşmana karşı suğur (hendek,
kale vs.) dursun ki, düşman kendi tarafından gelmesin." |