MÜNAFIKLARIN VE MÜMİNLERİN ÖZELLİKLERİ

MÜNAFIKLAR:

Allah Subhânehu Ve Teala Aziz olan kitabında şöyle buyurdu:

وإذا قيل لهم لا تفسدوا في الأرض قالوا إنما نحن مصلحون(11)ألا إنهم هم المفسدون ولكن لا يشعرون "Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "biz ancak ıslah edicileriz" derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamazlar." (Bakara 11-12)

Şüphesiz Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellem'e açıktan açığa İslâm'a davet etme emri indiği andan itibaren İslâm ile küfür arasında ilan edilmiş alevli bir savaş başlamıştır. Bu savaşın fikrî ya da ameli bazda yapılıyor olması arasında bir fark yoktur. Bu fikrî ve ameli savaş İslâm ve küfür yeryüzünde bulundukları sürece devam edecektir. Küfür, silinip-süpürülüp yerine hakkı ikame edene kadar İslâm'ın kılıcı küfrün tepesinde kınından sıyrılmış olarak duracaktır. Rabbimizin dediği gibi;

بل نقذف بالحق على الباطل فيدمغه فإذا هو زاهق ولكم الويل مما تصفون "Bilakis biz, hakkı batılın tepesine bindiririz de o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir." (Enbiya 18)

Kâfirler İslâm'ı ve Müslümanları yok etmek için ellerinden ne geliyorsa onu yaparlar. İslâm tarihi bunun örnekleri ile doludur. Allah Subhânehu Ve Teala üstünlük sağladıklarında, kâfirlerin hiçbir söze ve anlaşmaya bağlı kalmayarak Müslümanlara saldırdıklarını bize haber veriyor. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

كيف وإن يظهروا عليكم لا يرقبوا فيكم إلا ولا ذمة يرضونكم بأفواههم وتأبى قلوبهم وأكثرهم فاسقون "Onların nasıl ahdi olabilir ki? Zira onlar size galip gelselerdi hakkınızda ne bir ahit ne de bir anlaşma göstermezlerdi." (Tevbe 8)

Bugün dünyanın değişik bölgelerinde meydana gelen Müslümanlara yönelik acımasız saldırılar bu ayeti kerimenin canlı örnekleridir. Fakat unutulmamalıdır ki düşman açıkta ise iş kolaydır. Ya düşman Müslüman görünerek Müslümanların sofrası arasında gizlenmiş ise! İşte o zaman iş zordur. Müslümanların safları arasında gizlenenlerin yönetici konumunda olup olmamaları arasında fark yoktur. Bunlar Müslümanlardan görünerek İslâm'ın düşmanlarına hizmet ederler. Bu nitelikteki ilk grup Medine'de ortaya çıktı ki; bunlar Medine ehlinden idiler. Çünkü, Mekke'den gerçekten inananlar hicret etmişti. Beni Abdi Eşhel kabilesinin tacını giyme şansını, Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Medine'ye hicret etmesiyle kaybeden Abdullah b. Ubey b. Selül münafıkların başı idi.

Gerçek şu ki, Müslümanlar için en tehlikeli grup münafıklar idi. Öyle ki; -bu gün olduğu gibi- kâfirlerin kendilerine sağlayamadığı yararları münafıklar onlara sağlıyorlardı. Çünkü bunların kimler olduğu bilinmiyordu. Sadece bazı özellikleri Müslümanlara bildirilmişti. Bunun için onları teşhis etmek, tanımak maharet istiyordu. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurdu:

وممن حولكم من الأعراب منافقون ومن أهل المدينة مردوا على النفاق لا تعلمهم نحن نعلمهم سنعذبهم مرتين ثم يردون إلى عذاب عظيم "Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir." (Tevbe 101)

ولو نشاء لأريناكهم فلعرفتهم بسيماهم ولتعرفنهم في لحن القول والله يعلم أعمالكم "Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları konuşma tarzlarından tanırsın." (Muhammed 30)

Bununla beraber bu münafıklar grubuna ait bazı tanıtıcı ve açıklayıcı sıfatları Allahu Teala bizim için Kerim olan kitabında zikretmiştir. Şimdi bunlardan sakınmamız için, onların ümmet-i Muhammed'e getirdiği zararları defetmek için şu sıfatlara göz atalım:

a- İfsat etmek:

Allah Subhânehu Ve Teala şöyle buyurdu:

وإذا قيل لهم لا تفسدوا في الأرض قالوا إنما نحن مصلحون(11)ألا إنهم هم المفسدون ولكن لا يشعرون "Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamazlar." (Bakara 11-12)

Mücahit diyor ki; yani onlara şunu şunu yapmayın dendiğin de; ‘biz doğru yoldayız, biz ıslah ediyoruz’ derler. Bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak İbni Abbas da diyor ki; ‘Biz iki topluluğun arasını düzeltiyoruz, Müslümanlar ile Ehli Kitabın arasını buluyoruz, aralarını ıslah ediyoruz.’ derler.

Görünen o ki; Münafıklar Müslümanların tarafına geçip Ehli Kitabı İslâm'a davet etmiyorlar. Fakat Müslümanlar ile Ehli Kitap arasında gidip gelip, onları orta yerde buluşturma çabası içindedirler. Demek ki, her din mensubu diğerlerini kendi dinine davet etme çabası içerisinde olurken münafıkların misyonu da, Müslümanlar ile Ehli Kitabı orta yerde buluşturmaktır. İşte Allahu Teala münafıkların bu çabasına ifsat teşhisini koymaktadır. Çünkü İslâm'a davet etmenin dışında, arabulucu, diyalog anlayışları ifsadın ta kendisidir. Zira İslâm'ı tanıtmaya, tanımaya ve İslâm'a girmeye engel bir platformdur. Fakat bu arabulucu münafıklık işi, diyaloga yönelik çabaların ifsat olduğu kolay kolay anlaşılan türden değildir. Bundan dolayıdır ki, münafıklar bu amellerini güzel gösterebiliyor ve ıslah diye bazılarına yutturabilmektedirler.

b- İki topluluk arasında gidip-gelmeleri:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

مذبذبين بين ذلك لا إلى هؤلاء ولا إلى هؤلاء ومن يضلل الله فلن تجد له سبيلا "Bunların arasında bocalayıp durmaktalar, ne onlara (bağlanıyorlar) ne bunlara." (Nisa 143)

Yani onlar, zahiri ve batîni olarak Müslümanlardan görünürler. Fakat gönülleriyle kâfirlere bağlanırlar. Onlarda bir şahsiyet bütünlükleri yoktur. İbni Kesir Mücahit'ten şunu nakleder: ‘Onlar Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'in ashabı ve Yahudilerin arasında gelip-giderler.’ Nafi'de İbni Ömer Radiyallahu Anha'dan şunu rivayet eder: ‘Münafıkların durumu sürüler arasında gidip-gelen kör koyun gibidir. Bazen bir sürüye bazen de diğer sürüye yönelir, hangisine katılacağını bilmez.

c- Kâfirleri dost edinirler:

Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

ياأيها الذين آمنوا لا تتخذوا الكافرين أولياء من دون المؤمنين أتريدون أن تجعلوا لله عليكم سلطانا مبينا(144)إن المنافقين في الدرك الأسفل من النار ولن تجد لهم نصيرا "Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın." (Nisa 144-145)

Nasıl ki Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellem zamanında münafıklar yahudilere giderek, müşriklerle beraber İslâm'a karşı koymaları, Müslüman olmamaları konusunda onları teşvik etmişlerse, günümüzün münafıkları onların yaptıklarından çok daha büyük tahribatlar yapmaktadırlar. Zira tıpkı geçmişte olduğu gibi İslâm adı altında İslâm ile savaşıyorlar. İslâm adı altında konferanslar düzenleyip İslâm'a saldırmaktadırlar. İslâm'ı diğer dinler ve fikirlerle uzlaştırıp örtüştürerek kavramlarını bozmaktadırlar. Bunlara her gün yenisi ekleniyor. Ayrıca kâfir ve münafıkların işlediği cinayetleri Müslümanların üzerine atarak güya teröre karşı işbirliği ettiklerini ilan ediyorlar. Bu nevî olaylar ve tezgâhlar hem evrensel hem bölgesel boyutta gerçekleştirilmektedir. Örneğin; Cezayir'de, Afganistan’da, Irak’ta Müslümanları acımasızca asıp kesip suçu yine Müslümanların üzerine yıktılar. Halbuki Kur’an'da denildiği gibi; "Mü'minler ancak kardeştir" ve bu gibi olaylara asla karışmazlar. Müslümanların fikren geri kalmalarından faydalanıp bu gibi haberleri yayarlar. Aksine Allahu Teala Müslümanlara değil kâfirlere ve münafıklara karşı ordular ve kuvvetler hazırlamamızı emretmektedir. Ta ki, bu Müslüman ümmeti bu alçak münafık ve kâfirlerin egemenliğinden ve güdümünden kurtaralım. Böylece onların ve hepimizin dini, ırzı, namusu ve izzeti kurtulsun. Allahu Teala şöyle buyurdu:

وأعدوا لهم ما استطعتم من قوة ومن رباط الخيل ترهبون به عدو الله وعدوكم وآخرين من دونهم لا تعلمونهم الله يعلمهم وما تنفقوا من شيء في سبيل الله يوف إليكم وأنتم لا تظلمون “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal 60)

Allahu Teala'nın izniyle, İslâm ümmeti toplanıp cihat yoluyla İslâm risaletinin önünden engel olarak duran Ehli Kitap kâfirleri (Yahudi ve Hıristiyan) ve diğer kâfirleri onların güçlerini kırıp ortadan kaldıracaktır. Allahu Teala bize kâfirlerin Müslümanlardan çok korktuğunu haber vermektedir. Bu Allah'ın koyduğu bir sünnettir. Nitekim Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurmaktadır:

لأنتم أشد رهبة في صدورهم من الله ذلك بأنهم قوم لا يفقهون "Onların içlerinde size karşı duydukları korku, Allah'a olan korkularından daha şiddetlidir. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur." (Haşr 13)

Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellem'de şöyle buyuruyor: "Bir aylık mesafede düşmana korku salmakla yardım olundum."

Demek ki Müslüman kimliği ile Allah Subhânehu Ve Teala'ya dayanıp, ona davet edersek Allah kâfir ve münafık işbirlikçilerinin kalbine korku salacaktır.

Gerçek şu ki; münafıkların çaba ve çalışmaları bugün doruk noktasındadır. Gönülden bağlı oldukları kâfirlere pek çok yararlar sağlamaktadırlar. Onların çalışmaları ve ümmeti aldatmaları sayesindedir ki, bugün kâfirler İslâm ümmetine egemen olmuşlardır. Bu egemenlikleri de yine münafıklar sayesinde devam etmektedir. Aracı rolü oynayıp Müslümanları aldatmaktadırlar. Yahudiler Kudüs'ü işgal etmişse, İslâm toprakları üzerinde kâfirlerin uçakları ve füzeleri İslâm'a karşı yerleştirilmişse bütün bunlar münafıklar sayesinde yapılmaktadır. Öyle ki, İslam beldelerindeki kukla idareciler münafıklıkta bir adım daha ileri giderek devamlı Müslümanlara kâfirler karşısında boyun eğmelerine telkin ederler.

d- Gerçek yüzlerini şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında gösterirler:

Allahu Teala şöyle buyurdu:

وإذا لقوا الذين آمنوا قالوا آمنا وإذا خلوا إلى شياطينهم قالوا إنا معكم إنما نحن مستهزئون "(Bu münafıklar) mü'minlerle karşılaştıkları vakit; "(biz de) iman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise; "biz sizinle beraberiz, biz onlarla (mü'minlerle) ancak alay ediyoruz" derler." (Bakar 14)

Tefsirlere bakıldığında münafıkların baş başa kaldıkları şeytanlarının Yahudi din adamları olduğu görülmektedir. Kuşku yok ki, bugün yürütülen dinlerarası diyalog çalışmalarının altında yine Ehli Kitabın din adamlarının teşebbüsleri vardır. Bunu onlar adına yürüten ve Müslümanların kafasını karıştıran münafıklar onlarla baş başa kaldıklarında tıpkı selefleri gibi; "biz sizinle beraberiz, biz Müslümanlarla alay ediyoruz" dediklerinden kimsenin kuşkusu olmasın.

e- ‘İnandık’ derler fakat Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeye yanaşmazlar:

Allahu Teala şöyle buyurdu:

ألم تر إلى الذين يزعمون أنهم آمنوا بما أنزل إليك وما أنزل من قبلك يريدون أن يتحاكموا إلى الطاغوت وقد أمروا أن يكفروا به ويريد الشيطان أن يضلهم ضلالا بعيدا"Onlara: Allah'ın indirdiğine ve Resule (kitaba ve sünnete) gelin (aramızda Allah ve Resulü hükmetsin) denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün." (Nisa 60)

Bu ayeti kerime ve bundan önceki ayet, inandığını söyleyip de Allah Subhânehu Ve Teala'nın indirdiklerini ve Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem’i hüküm koyucu olarak kabul etmeyenlerin imanlarını reddediyor. Onların inanıyorum demelerinin bir iddiadan ileri gitmediğini ve onların esasen münafık olduklarını beyan etmektedir. Nitekim bu tip insanlar şöyle der; "Allah vardır. Elhamdülillah bende Müslüman'ım. Bizim dinimiz yüce bir dindir fakat 1400 sene önceki hükümleri bugün tatbik edemezsiniz. Din yücedir onu siyasete ait ederseniz bu yakışmaz. Allah'ın hâkimiyeti zaten vardır. Zaten Allah her şeye hâkimdir. Milletin hâkimiyeti buna ters değildir. Akıl da Allah'ın nimetidir, o da hüküm koyabilir. Ayrıca akıl vahyi sonsuz bir şekilde yorumlama hakkına sahiptir. İstediği gibi anlayabilir. Herhangi bir fıkıh usulüne ihtiyaç yoktur. Bugün Kur’an'ın açık/muhkem hükümlerini dahi günümüz şartlarına uydurabiliriz. Çünkü Kur’an hükümler kitabı değildir. Belki ilkeler kitabıdır. Kur’an'ı Rasul gibi anlamak zorunda değiliz." vs. vs. gibi.

Evet, işte bütün bunlar akıllarını heva ve heveslerini, menfaatlerini kendilerine ilah ve din edinenlerdir. Öyle ki, Kitap ve Sünneti hüküm koyucu olarak kabul etmemek için ortaya attıkları münafıkça fikirler ve kaypakça tavırlardır.

d- Münafıklar; biçilmiş elbise giydirilmiş kütüklerdir:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

وإذا رأيتهم تعجبك أجسامهم وإن يقولوا تسمع لقولهم كأنهم خشب مسندة يحسبون كل صيحة عليهم هم العدو فاحذرهم قاتلهم الله أنى يؤفكون "Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl da döndürülüyorlar." (Münafıkun 4)

Tıpkı bunun gibi Allahu Teala değişik ayetlerinde, münafıkların yaşamaya çok düşkün ve hırslı olduklarını, fakat kendilerini hiç mi hiç güvende hissetmediklerini beyan etmektedir. Bu nedenle dört bir taraflarını gözetleyip durdukları ve herhangi bir olay esnasında aşırı korkaklık gösterdiklerini bildirmiştir.

Yani onların görüntüleri, cisimleri, suretleri güzeldir. Ancak herhangi bir doğruları olmadığı için boş ve manasızdırlar. Yapma put gibi, adeta korkuluk gibidirler. Onların Rableriyle gerçekte bir bağları olmadığı için ruhsuzdurlar. Mü'minlerden olduklarına yemin ederler fakat Mü’minlerden değildirler. Onların fikrî istikrarsızlığı ve bir yere ait olmayışları onları korkak yapmıştır. Mü'minlerden de korkarlar kâfirlerden de... Esasen sürekli bir azap içerisindedirler.

e- Sağırdırlar, kördürler, onlar hakka dönemezler:

Allahu Zülcelâl şöyle buyurdu:

صم بكم عمي فهم لا يرجعون "Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Onlar (Hakka) dönemezler." (Bakara 18)

İbni Abbas diyor ki; ‘hidayeti duymazlar, onu görmezler, hidayeti akledmezler ve hidayete dönmezler. Tövbe edip hidayete/imana girmezler. Dilsizdirler yani; hakkı söyleyecek dilleri yoktur. Lafı eğip bükerler, doğru konuşmazlar ve net fikir beyan etmezler.’

h- Sizden olduklarına yemin ederler.

Allahu Teala şöyle buyurdu:

ويحلفون بالله إنهم لمنكم وما هم منكم ولكنهم قوم يفرقون "(O münafıklar) mutlaka sizden olduklarına dair Allah'a yemin ederler. Halbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar (kılıçlarınızdan) korkan bir topluluktur." (Tevbe 56)

Telaş, korku ve sabırsızlıklarının şiddetinden dolayı, kendi nefislerindeki küfrü ve güvensiz konumlarını bildiklerinden inandırmak için bol keseden yemin ederler. Sizden olduklarını pekiştirmek isterler. İşte Allahu Teala bunların yalan söylediklerini bize haber vermektedir. Onlar muhabbetlerinden dolayı Mü'minlerle beraber bulunmuyorlar, aksine kerhen taraftar görünüyorlar. Müslümanların arasında gizlenirler fakat onların amaçları ve asıl hedefleri Müslümanlara zarar vermektir.

i- İslâm'la ve Müslümanlarla alay ederler:

Allah Subhânehu Ve Teala şöyle buyurdu:

يحلفون بالله لكم ليرضوكم والله ورسوله أحق أن يرضوه إن كانوا مؤمنين(62)ألم يعلموا أنه من يحادد الله ورسوله فأن له نار جهنم خالدا فيها ذلك الخزي العظيم(63)يحذر المنافقون أن تنزل عليهم سورة تنبئهم بما في قلوبهم قل استهزئوا إن الله مخرج ما تحذرون(64)ولئن سألتهم ليقولن إنما كنا نخوض ونلعب قل أبالله وآياته ورسوله كنتم تستهزئون "Gönlünüzü hoş etmek için size gelip yemin ederler. Eğer mü'min iseler Allah ve Resulünü razı etmeleri (Onun hükümlerine boyun eğmeleri) daha doğrudur. Hala bilmediler mi ki; kim Allah ve Resulüne (Kitap ve Sünnete) karşı koyarsa elbette onun için içinde ebedi kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu büyük rüsvaylıktır. Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin mü'minlere indirilmesinden daima çekinirler. (Bununla beraber mü'minlerle alay etmekten de geri durmazlar.) Deki; alay edin bakalım. Allah o çekindiğiniz şeyi ortaya çıkaracaktır. (Kalbinizdeki niyet ve planları ortaya çıkaracaktır.) Eğer onlara (niçin alay ediyorsunuz) diye sorsan elbette, Biz sadece lafa dalmıştık şakalaşıyorduk, derler. Deki, Allah ile onun ayetleriyle ve onun Resulü ile mi alay ediyorsunuz?" (Tevbe 62-65)

Rivayete göre Tebük seferinden dönerken bir grup münafık; "Şu adama bakın Şam saraylarını fethetmek istiyor. O nerede Şam saraylarını fethetmek nerede" deyip Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’i küçümsediler. Hesaba çekildiklerinde de “şakalaşıyorduk” dediler.

Günümüzde de münafıklar bunu ustaca yapıyorlar. Bazen öyle tartışmalara giriyorlar ki haddi aşıyorlar. Hem bunu İslâm adına yaptığını söylerler, hem de İslâm’i çizgiyi aşar sınır falan tanımazlar. Buna da; “biz zihin jimnastiği yapıyoruz” derler. İslâm'a göre tartışma konusu yapılmayacak muhkem ayetleri bile tartışmaya açar ve tartışırlar. Örneğin şöyle derler; “İbrahim'in çocuklarının aralarını bulalım. İsmail ve İshak oğullarını barıştıralım.” Yani; “Müslümanlar ile Ehli kitabı barıştıralım. Hak ve batıl meselesini ortadan kaldıralım. Dinler ve din adamları arasındaki diyalogu arttıralım. Birlikte dünya barışını tehdit eden terörizme (!) karşı kararlar alalım.” gibi.

Onlar nezdinde; nasıl olsa bugün hayata egemen olan küfür sistemleridir (bu onların hoşlarına gider). Onunla mücadele edense İslâm (bu ise kabullenmedikleri bir durumdur). Bundan dolayı küfrün egemenliğinin devamından yana olmayanlar teröristtir (!).

Ayrıca münafıklar, mevcut yönetim ve yöneticilerin meşruluğuna fetva vermeye devam ederler. Bu fetvalarla onların İslâm’i konumları örtbas edilir. İslâm ile savaşmaları için İslâm’i ne var ise, İslami nerede kıpırdanma varsa hemen jurnalleyip suçlanıp yargılanmasını isterler.

İşte münafıklar hâlihazırda kâfirlere bu kadar büyük imkânlar hazırlamaktadırlar. Bu işle meşgul olmakla birlikte kendilerini Müslümanlardan yana olduklarına da inandırmaya çalışırlar. İşte bu şekilde İslâm'la, Allah'ın ayetleriyle ve Resulüyle alay ederler.

İnanan, samimi Müslüman olarak bu sıfatları taşıyan münafıklara dikkat edelim ve Allah Subhânehu Ve Teala’nın şu uyarısını sürekli hatırlayalım:

هم العدو فاحذرهم قاتلهم الله "Onlardan sakının. Onlar düşmandır Allah onları kahretsin..." (Münafıkun 4)

MÜ’MİNLER:

Allahu Teala şöyle buyurdu:

أفمن كان مؤمنا كمن كان فاسقا لا يستوون "Öyle ya, mü'min olan, yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar elbette bir olamazlar" (Secde 18)

Ayeti kerimede de belirtildiği gibi Mü'minler münafıklar gibi değildir. Mü'min kelimesi; Allahu Teala'ya iman eden anlamındadır. Yani mü'min O’ndan emin olan ve O’nun bütün gönderdiklerinden de emin olandır. Mü'minlerin bu durumunu Allahu Teala şu ayeti kerimede bakın nasıl ifade ediyor:

إنما كان قول المؤمنين إذا دعوا إلى الله ورسوله ليحكم بينهم أن يقولوا سمعنا وأطعنا وأولئك هم المفلحون "Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak; "işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir." (Nur 51)

Mü'minler amellerini ihlas ile yaparlar. Ömer b. Hattab Radiyallahu Anha'nın şu duasındaki gibi anlayıp kavrarlar: "Ey Allah'ım! Amelimin tamamını salih kıl. Yalnız senin için olmasını nasip et. Başkası için yapılan bir amel haline getirme."

Mü'minler amellerini salih bir şekilde yapabilmek için Kur’an'ı ellerinden bırakmazlar ve onu sürekli okurlar. Şöyle ki;

إن الذين يتلون كتاب الله وأقاموا الصلاة وأنفقوا مما رزقناهم سرا وعلانية يرجون تجارة لن تبور "Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızktan gizli ve açık olarak infak edenler, asla zarara uğramayacak bir ticaret umarlar." (Fatır 29) ayetinden haberdar bir şekilde, güzel ticareti umarak Kitab-ı Kerim'i ellerinden hiç düşürmezler.

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Ebu Zer Radiyallahu Anha'ya şu tavsiyesini göz önünde bulundururlar: "Kur’an' oku. Çünkü Kur’an senin için yeryüzünde bir nur gökyüzünde bir azıktır."

Yine Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Kur’an ile alakayı koparmaktan şiddetle sakındırmakta ve şöyle demektedir: "Kur’an'dan bir şey bulunmayan bir kimse, harabeye dönmüş ev gibidir." (Tirmizi, Ahmed b. Hanbel, Müs. Benî Haşim, 1846, Daremi)

"Kur’an'ı okuyup ezberleyin. Muhammed'in nefsini elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki onun unutulması bir devenin ipinden kaçmasından daha hızlıdır." (Buhari, Ahmed b. Hanbel, Müslim)

Yine mü'min kimse; Allahu Teala'nın kendisine bildirdiği sıralamaya göre değer yargılarını oluşturur. Bir mü'minin Allah'ı ve Resulünü, dünyadan ve dünyadakilerden çok sevmesi, Allah Subhânehu Ve Teala uğrunda işlerinde büyük fedakârlık göstermesi, dünya hayatında İslâm davasını ön plana çıkarması gerçek imandır. Yüce Allah'a yönelmenin doğru adresini Allahu Teala şöyle göstermektedir:

قل إن كان آباؤكم وأبناؤكم وإخوانكم وأزواجكم وعشيرتكم وأموال اقترفتموها وتجارة تخشون كسادها ومساكن ترضونها أحب إليكم من الله ورسوله وجهاد في سبيله فتربصوا حتى يأتي الله بأمره والله لا يهدي القوم الفاسقين "De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez." (Tevbe 24)

Yardımlaşmak ve cömert olmak müminlerin özelliklerindendir. Zira Kur’an ve sünnette cimriliği zemmeden birçok naslar vardır. Allah Subhânehu Ve Teala şöyle buyuruyor:

تتجافى جنوبهم عن المضاجع يدعون ربهم خوفا وطمعا ومما رزقناهم ينفقون "Yanları yataklarından uzaklaşır, korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızktan harcarlar..." (Secde 16)

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Allah yolunda cihat ve cehennem dumanı kulun kalbinde bir araya gelmeyeceği gibi, cimrilik ve iman da kulun kalbinde bir araya gelmezler." (Nesei, K. Cihad, 3059)

Mü'minlerin özelliklerinden birisi de onların nafile ibadetlere ağırlık vermeleridir. Özellikle teheccüt namazı Makam-ı Mahmuda götüren bir yoldur.

Bilal Radiyallahu Anha'dan Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Teheccüt namazını ihmal etmeyin. Çünkü o sizden önceki, salih kimselerin sürekli olarak yaptığı şeydir. Sizi Rabbınıza yaklaştırır, günahları bağışlar, kötülüklerden alı koyar, vücudu hastalıklardan arındırır. Ve gecede duaların makbul olacağı bir saat vardır." (Tirmizi, K. Da'avat, 3472)

Yine; nafile oruç tutmak ve diğer nafileleri yapmak da mü'min kişinin özelliklerindendir.

Mü'minler yalnız Allahu Teala’dan korkarlar. Çünkü Kur’an bu konuda başka bir merci belirtmemiş, korkuyu Allah'a hasretmiştir. Allahu Teala bu konuda şöyle buyurdu:

إنما ذلكم الشيطان يخوف أولياءه فلا تخافوهم وخافوني إن كنتم مؤمنين "Eğer inanmış iseniz, onlardan korkmayın benden korkun." (Ali İmran 175)

فلا تخشوا الناس واخشوني "...İnsanlardan korkmayın benden korkun." (Maide 44)

Mü'min kişi Allahu Teala için sever ve yine Allah için buğz eder. Ebu Zer Radiyallahu Anha Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in 'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:"İman bağının en güçlüsü ve amellerin en iyisi Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir." (Ebu Davud, K. Semet, 3983)

Yine Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: "Allah'ın kulları arasında bir grup vardır ki, onlar ne peygamberlerdir, ne de şehitlerdir. Üstelik kıyamet günü Allah indindeki makamların yüceliği sebebiyle peygamberler de, şehitler de onlara gıpta ederler." Orada bulunanlar sordular: Ey Allah'ın Resulü! Onlar kim? Bize haber ver. "Onlar, aralarında ne kan bağı ne de birbirlerine bağışladıkları bir mal olmadığı halde Allah'ın ruhu (Kur’an) adına birbirlerini sevenlerdir. Allah'a yemin ederim ki, onların yüzleri mutlaka nurludur. Onlar bir nur üzeredirler. İnsanlar korkarken onlar korkmazlar. Yine insanlar üzülürken onlar üzülmezler." dedi ve Yunus suresi 62. ayeti okudu: ألا إن أولياء الله لا خوف عليهم ولا هم يحزنون "Haberiniz olsun, Allah'ın dostları var ya! Onlara ne korku var ne de onlar üzülecekler." (Ebu Davut)

O mü'minler musibetlere sabır gösterirler, Allahu Teala'nın kendilerini deneyeceklerini bilirler ve bu denenmenin sonunda cennet ve cehennem olduğunu, sabır gösterirlerse Allah Subhânehu Ve Teala'nın Cennetine, zillet ve izzetsizlik gösterirlerse Allah'ın azabına yani Cehenneme gireceklerini bilirler ve sadakatle Allah'ın davasını ayakta tutmaya çalışırlar. Kendilerine yapılan zulümlere sabır gösterirler. Şu ayetleri hiç akıllarından çıkartmazlar:

لتبلون في أموالكم وأنفسكم ولتسمعن من الذين أوتوا الكتاب من قبلكم ومن الذين أشركوا أذى كثيرا وإن تصبروا وتتقوا فإن ذلك من عزم الأمور "Mallarınız ve canlarınız hususunda deneneceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden çok incitici sözler duyacaksınız." (Ali İmran 186)

أحسب الناس أن يتركوا أن يقولوا آمنا وهم لا يفتنون(2)ولقد فتنا الذين من قبلهم فليعلمن الله الذين صدقوا وليعلمن الكاذبين "İnsanlar yalnız inandık demeleriyle, hiç denenmeden bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri denedik. Elbette ki Allah, doğruları da yalancıları da bilir." (Ankebut 2-3)

Mü'minler boş söz ve yararsız işlerle meşgul olmazlar. Allah'ın boş lakırdıdan ve yararsız işlerden hoşlanmadığını bilirler. Allahu Teala şöyle buyurdu:

والذين هم عن اللغو معرضون "Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler." (Mü'mimun 3)

Mü'minler bütün bu ve daha birçok özelliğin taşınması halinde izzete ve şerefe nail olacaklarını çok iyi bilirler. Çünkü Allahu Teala izzetin ve şerefin kimlere ait olduğunu şöyle bildirmiştir:

ولله العزة ولرسوله وللمؤمنين ولكن المنافقين لا يعلمون "İzzet ancak Allah, Resulü ve mü'minlere aittir. Fakat münafıklar bilmezler." (Münafikun 8)

Bütün bunlar mü'min kişiyi ahirette kurtuluşa erdirecektir. Şu ayette buyrulduğu gibi:

قد أفلح المؤمنون "Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir" (Mü'minun 1)