MUSTAFA KEMAL, YUNANİSTAN’LA OLAN PROPLEMİ HARP YOLUYLA TASFİYE ETMEYE HAZIRLANIYOR

Londra konferansının başarısız olması, Mustafa Kemal ile Fransa, İtalya ve Rusya arasında ittifaklar yapılmasıyla harp problemlerinden Yunanistan meselesinden başka ortada bir şey kalmadı. Bunun için Mustafa Kemal’e Yunanlılarla olan anlaşmazlığı harp yoluyla halletmesi işaret edildi. Ve bu meselenin halli ona bırakıldı.

Bunun için cephane ve erzak hazırlıkları yapılıyor, ordu teçhiz edilip miktarı artırılıyordu. Her taraftan sel gibi silah geliyordu. Bariz bir şekilde bunun bir harbe hazırlık olduğu anlaşılıyordu. Rusya'dan, İstanbul'daki İngiliz cephelerinden gizli olarak Boğaz yoluyla ve Karadeniz kıyıları vasıtasıyla yardım geliyordu. Fransa Kilikya'dan çekildi. Bu cephedeki 80 bin kadar asker Batı Cephesine takviye olarak gönderildi. Yunanlılar endişe duymaya ve bu hazırlıkların kendilerine karşı yapıldığını, Avrupa devletlerinin aleyhine olduğunu anladılar. İngiltere'nin kendisini terk ettiğini gördü. Bunun için Türkiye'yi kendisine karşı teşvik ediyor diye şikayette bulundu.

 

Yunan’ın Türklerle Savaşa Başlamak Üzere Saldırması

Bunun üzerine müttefiklerden izin almadan Türklere karşı hücuma geçmeyi kararlaştırdı. Çünkü müttefikler onun aleyhindeydiler. Müttefikler, Yunanlıların taarruza geçeceklerini anlayınca arayı bulmak için teklifte bulundular. Öyle görünüyor ki, Yunanlılar bu teklifin zamanı uzatıp Türklere hazırlanma fırsatı vermek için yapıldığını gördüler. Onların teklifine cevap vermeden hemen taarruza geçtiler. Böylece Türklerle Yunanlılar arasında 1,5 seneye yakın devam eden muharebeler oldu.

Muharebe resmen başlar başlamaz müttefikler tarafsız olduklarını ilan ettiler. Tabiî, bu durum çok tuhaftı. Osmanlı Devleti, fiilen İngiliz işgali altındaydı. Devletler arasında, müttefiklerin işgali altında sayılıyordu. Anadolu'da meydana gelecek her hangi bir savaş elbette işgal kuvvetlerinin karargahına tesir edecekti. Bu durum karşısında, tarafsız nasıl kalabilirlerdi?! Tabiî olarak ya müttefikler Yunanlılar tarafında olacaklar veya harbe engel olmak için onlara karşı bir tavır takınacaklardı. Tarafsız olmak, bilhassa bu karışık durumda gayri tabiîdir. Fakat tarafsızlık bilfiil tahakkuk etti. İngiltere Yunanlıları kendi başlarına bırakınca, Yunanlılar şaşırmış olarak kör döğüşü şeklinde hareket etmeye başladılar. Doğru olan hareket, teslim olup görüşmeleri kabul etmeleriydi. Fakat bunu yapmadılar. Muharebede ısrar ettiler. İngiliz Hükümeti, Yunan Hükümetine; Türkiye ile aralarında aracı olmak için resmen teklifte bulundu. Lakin Yunanlılar bunu kesinlikle reddettiler. O bu aracılıkta, şüphe olduğunu biliyordu. Veya İngiltere'nin Mustafa Kemal tarafını tuttuğunu görüyordu. Bunun için aracılığını kabul etmeyip harbe devam etti.

Harp iki taraf arasında sürekli olarak devam ediyordu. Yani bazen bir taraf, bazen öbür taraf galip geliyordu. Yunanlılara karşı sürdürülen çete harbi düzenli bir harp haline döndü. 23 Mart 1922 de Yunanlılar, Eskişehir ve Afyonkarahisar'a doğru ilerlemeye başladılar. Bu iki şehir, demir yollarının kavşağında iki önemli merkez sayılır. Az bir müddet zarfında Afyonkarahisar'ı ele geçirdiler. Fakat 1922 Nisan'ının ilk günlerinde İnönü'de kesin bir yenilgiye uğradılar ve Bursa'ya çekilmeye mecbur oldular.

Temmuz ayında tekrar kuvvetlerini toplayıp harbe giriştiler. İstanbul'a hücum etmeye azmettiler. Bilfiil İstanbul’u işgal için hücum ettiler. Fakat Müttefiklerin Başkomutanı Harington buna mani oldu. Onlar da Doğuya doğru hücumlarına devam ettiler ve Demiryolu hattına kadar vardılar. Türklerle göğüs göğüse çarpıştılar.

Türk Ordusuna, İsmet Paşa kumanda ediyordu. On gün Yunan hücumlarına karşı durabildi. 11. günde Yunan Ordusu Kütahya'ya girdi. İsmet, bu birbiri arkasına gelen hücumlara karşı koymaya çalışıyordu. Fakat Yunan Ordusu yavaş yavaş kuşatmayı daraltıyordu. Güneydeki Yunan Ordusu, Afyonkarahisar'ı alarak Kuzeye doğru ilerlemesine devam etti. Harp devam ediyordu ve durum gittikçe güçleşti.

Yalnız ordunun komutanları bütün bunlara rağmen son ana kadar harbe devam etmek gerektiğine kani oldular. Bunun üzerine Mustafa Kemal geldi. Başkomutanlık ona bu acı haberi bildirdi. Durumu öğrenince hemen muharebelerin durdurulup Doğuya doğru çekilmesi için emirler verdi. Türk Orduları çekilebildi. Ordunun morali iyice bozulmuş ve büyük kayıplar vermişti. Düşmanlara çok miktarda ganimetler bırakmıştı. Arabalar taşıyabildikleri şeyleri taşıyorlar; kadınlar ve çocuklar bin bir güçlük içinde bu arabalarla beraber yürüyerek çekiliyorlardı. Türk Orduları Sakarya'nın yanında durdular.

Mustafa Kemal Eskişehir'den Ankara'ya trenle döndü. Yunanlılarla yapılan görüşmeler neticesiz kaldı. Mustafa Kemal, Yunanlıları memnun etmeye hazırdı. Fakat onlar yanaşmıyorlardı. Türklerin maneviyatı çok kötüydü. Büyük Millet Meclisi devamlı olarak tartışmalı oturumlar yapıyordu. Muhalifler, Mustafa Kemal’e ve komutanlarına karşı kinlerini boşaltıyorlardı. Onu destekleyen ve yardım eden Mebusların güvenleri zedelendi ve büyük bir şaşkınlık içinde kaldılar.

Bundan sonra Mustafa Kemal karargahına döndü. Komutanları dinledi. Çok zor bir durumda olduklarını gördü. Onlarla bir toplantı yapıp kahramanlık duygularını alevlendirmeye çalıştı. Ve şöyle dedi: "Demiryolunun, Eskişehir'in veya başka her hangi bir şehrin kıymeti ne? Bunların hiç biri mühim değil. Her şey ordudadır. Ordu ise kuvvetlidir. Dört hafta geçmeden mutlaka düşmanlara galip geleceğiz." Komutanlar bu sözleri duyunca şaşırarak onun yüzüne bakmaya başladılar. Bu sözü hezeyan kabilinden sayıyorlardı.

Harp devam etti. Yunan Ordusu ilerledi. General Papulos'un kuvvetleri, Sakarya'nın batısında toplandı. Türkler Kara'yı vermek zorunda kaldılar. Sağ kanat süratle çekildi. Sol kanat ise bir yerden çekilince diğer yerlerden de çekilmeye mecbur oluyordu. Mustafa Kemal’in karargahı Acuş köyünde idi. Odasından ayrılmadan emirler çıkarıyor, ordulara İsmet kumanda ediyordu.

Türk Ordusu gerilemeye başladı. Başkomutan ne emredeceğini şaşırdı. Orduya, geriye çekilmeyi mi, yoksa yerinde sebat etmeyi mi emredeceğini bilemedi. Mustafa Kemal şuna kanaat getirdi ki, ordu yerinde kalırsa yenilgi ya vuku bulur veya bulmaz. Fakat çekilince mutlaka vuku bulacaktı. Bunun üzerine geri çekilmemeyi kararlaştırdı. Vaziyet son derece tehlikeliydi.

 

Yunan Ordusunun Galibiyete Rağmen Müttefik Devletlerin Baskısı İle Geri Çekilmesi

Sabaha karşı saat iki de Yunan hücumunun durup kuvvetlerinin çekilmeye başladığına dair haberler geldi. Bu hadise 7 Eylül 1922 de vuku buluyordu. Bunun üzerine Türk Ordusu Yunanlılara karşı hücuma geçti. Yunanlılar durmadan çekiliyorlardı. Sakarya'nın gerisine, oradan da Batı Anadolu hattı yakınındaki merkezlerine çekildiler. Çekilirlerken köyleri yakıyorlar, kuyularını dinamitliyorlar, sürüleri beraber götürüyorlar ve tesadüf ettiklerini öldürüyorlardı. Yüzlerce millik mesafeyi harap bir halde bırakarak İzmir'den çekildiler. 9 Eylülde Türk Orduları İzmir'e girdi. Hemen hemen hiç bir çarpışma olmadı. Son Yunan işgal kalıntılarını silmek için şehrin yarısını yaktılar. İngiltere, Fransa, İtalya ateşkes istedi. 11 Ekim 1922 de ateşkes imzalandı. Bununla Yunanlılar Meriç'in Batısına kadar Trakya'yı boşalttılar. Böylece Türklerle Yunanlılar arasındaki Harp sona erdi.

İşte Yunanlılarla Mustafa Kemal arasındaki harbe ait vakıalar bunlardır. Yoksa Batı propagandasının göstermek istediği gibi değildir. Bu vakıalar gösteriyor ki, Yunanlıların çekilmeleri, Mustafa Kemal ile aralarında cereyan edip tam bir hezimete uğradıklarında katî bir yenilgi neticesi değildir. Aksine Yunanlılar çekilmeye başladıklarında galip durumdaydılar. Mağlup durumda olan Türk Ordusuydu ve morali de iyice bozuktu. Ümitsizlik onun kolunu kırmıştı.

Bundan anlaşılıyor ki, Yunanlıların çekilmesi devletlerarası bir baskı ile idi. Yunanlılar çekildikten sonra İngiltere, Fransa ve İtalya'nın ateşkes istemeleri ve hemen bilfiil ateşkesin yapılmasıyla bu baskının müttefiklerden geldiği anlaşılıyor.

 

İngilizler, Mustafa Kemal Lehine Büyük Bir Propaganda Yürütüyorlar

İngiltere, Mustafa Kemal’in Hilâfet’i kaldırabilmesi için; bu çatışmayı bir alet olarak kullanmıştır. İngiltere bu haberleri, bizzat kendisi geniş bir şekilde İslâm aleminin her tarafına yaydı. Türkiye'nin içinde ve dışında Mustafa Kemal lehinde bir propaganda cereyanı meydana getirdi. Her tarafta onun şöhreti; galip ve Yunanlıları memleketinden çıkaran ve bütün Müttefiklere karşı harp etmiş bir adam olarak yayıldı. Hatta Gazilik unvanını kazandı. İşte bu hadiseler, bundan sonra yeryüzünden İslâm sultasını/otoritesini ve Hilâfet’i kaldırarak Müslümanlara ve İslâm yönetimine karşı öldürücü darbe vurulması için Mustafa Kemal’in hakimiyetini memlekette yerleştirdi.

Yunanlıları Trakya'dan çıkarmasına gelince: Bu, herkes tarafından bilinen bir komedyadır. Özetle, Yunan Orduları Anadolu'dan çekildikten sonra Mustafa Kemal’in orduları Trakya'yı kurtarmak için Kuzeye doğru yöneldi. Fransa, İtalya ve İngiltere 15 Mayıs 1921 de tarafsızlıklarını ilan edince, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının etrafında bir tarafsız bölge meydana getirdiler. Çarpışan iki ordunun oradan geçmesine müsaade etmediler. Yukarıda zikredildiği gibi İstanbul'u işgal etmek için Yunanlılar bu hattı geçmek istemişler, fakat Harington tarafından mani olunmuşlardı. Bu sefer de Mustafa Kemal bu hattı geçmek istedi. Fakat Harington buna da mani oldu. Fakat o, buna aldırış etmeyerek orduyu ilerletmeye devam etti. Türk Orduları sahilde toplanıp Çanakkale yakınında durdular. Harington, onlarla karşılaşmak için hazırlandı. İstanbul'daki kuvvetleri topladı. Çanakkale'nin ve Asya sahilinin himayesine birlikler gönderdi.

Fransızlar ve İtalyanlar bunları tuhaf karşıladılar. Harington, İngiltere, Fransa ve İtalyan'ın onayı ile Türkiye'ye bir ültimatom gönderdi. Tarafsız bölgeye girmesine izin verilmeyeceğini tekrarladı. Fakat Mustafa Kemal buna da aldırış etmedi. İngiltere harbe girecekmişcesine ordularını seferber etti. Fransa ve İtalya’dan da kuvvetlerini seferber etmelerini istedi. Onlar bu teklifi reddettiler. Fransız muhafız birliği, Çanakkale'den ve Anadolu yakasındaki tarafsız bölgeden çekildi. İtalya'da aynı şekilde hareket edince ortada yalnız İngiltere kaldı.

Mesele, müttefiklerle Türkiye arasında bir mesele olmaktan çıkıp, Türkiye ile İngiltere arasında bir mesele haline geldi. Türk kuvvetleri ile İngiliz kuvvetleri karşı karşıya geldi. İngiliz ordusu Türk kuvvetleriyle çarpışıp, onları, Yunanlılara yaklaşmaktan alıkoyacak bir durumda idiler. Eğer İngiliz kuvvetleri, Türk ordusuyla çarpışmaya karar verseydiler hakikaten onların Yunanlılara ulaşmasına mani olurlar, ezici bir hezimete uğratabilirlerdi. Kara ordusu kafi gelmezse, deniz kuvvetleri ve uçaklarla yardımlaşarak bunu yapabilirlerdi. Mustafa Kemal’in yanında bu sırada gemiler ve tayyareler yoktu. Halbuki geçeceği yol Çanakkale Boğazıydı.

Bunun için onun bazı taraftarları, orduyu, İngiliz kuvvetleri önünde kesin bir mağlubiyetle karşı karşıya getirsin istemiyorlardı. Fakat o, Yunanlılara ulaşmak için Boğazı geçip yürümeye devam edilmesinde ısrar etti. Türk kuvvetlerinin ilerlemesine İngiliz kuvvetleri mani olmak istediler. Fakat iki taraf arasında bir çatışma olmadı. İngiliz kuvvetleri şaşırmış ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Ordunun aldığı emirler elastikî idi. Hem geçişe izin verilmemesini, hem de ateş edilmeyip kuvvet kullanılmamasını istiyordu.

Bu sıralarda Fransa görüşmeler yapmak için Fraklin Byon'u, Mustafa Kemal’e murahhas olarak gönderdi. Byon, "Tres'i" Yunanlılardan boşaltarak, "Müttefiklerin Avrupa Türkiye'sini Türklere iade etmeye hazır olduklarını" belirtti.

Bu sırada Harington, hükümetiyle haberleşmek için Mustafa Kemal'den süre istedi. 10 gün sonra İngiliz Hükümeti'nin: "Yunanlıların çekilmesini; fakat Avrupalı kuvvetlerin şimdilik çekilmemesini" kabul eden cevabı geldi. Avrupalı kuvvetler de İngiliz askerleriydi.

Bunu Mustafa Kemal kabul ederek kuvvetlerinin durmasını emretti. İsmet'i, Harington'la Mudanya'da detaylı ittifak yapmak için gönderdi. Bu ateşkes konferansında Müttefikler Yunanlıları Tres'den çıkarmayı kabul ettiler. Bu fiilen gerçekleşti. Yunan askerleri geri çekildiler. Ankara Hükümeti idari işlerin anahtarlarını eline aldı. Türkiye'de, İngiliz askerinden başka yabancı himaye kalmadı.

Bu da Mustafa Kemal’in Müttefiklere galibiyeti ve onları İstanbul ve Boğazlardan kovması sayıldı. Yine Yunanlılarla olan harplerde meydana geldiği gibi onun propagandaları yapıldı. Halbuki en küçük aklî bir muhakemeyle anlaşılır ki; bu, memlekette yalnız İngilizleri bırakmak için önceden kararlaştırılan bir komedyaydı.

 

Siyasiler ve Subaylar, Mustafa Kemal’i Hilâfet’i İlga Etmemesi İçin Uyarıyorlar

Böylece iç meseleler halledilmiş, yalnız meselenin sulh konferansında bitirilme işi kalmıştı. Bu sırada siyasiler ve subaylar Mustafa Kemal’in Hilâfet’i ilga etmek istediğini anladılar. Bu tehlikeli meselede ona karşı cephe alan ezici bir çoğunluk Mecliste oluştu. Açıkça ona, bu harekete karşı olduklarını bildirdiler. Ordunun ekseriyeti de bu fikrini hissetmişti.

Kazım Karabekir Paşa, generaller içinde Sultan'ı en çok müdafaa edenlerdendi. Bir konuşmasında Mustafa Kemal’i şöyle uyardı:

"Böyle mühim bir vakada memleketin görüşü alınmadan, şer’î bakımdan yeni Anayasa, doğru bir kanun sayılmaz. İstediği yönetim biçimini seçmekte yalnız millet hak sahibidir." hitabını tehditvari sözlerle bitirdi. "Ben, ne pahasına mal olursa olsun memleketi Sultanlıktan, Cumhuriyete çevirme gayesi güden hareketlere karşı mücadele etmek üzere yemin ettim."

Kazım Karabekir'in, ordu tarafından sevildiğini, millet tarafından aklının üstünlüğüne, uzak görüşlülüğüyle takdir edildiğini ve kendisine güvenildiğini, milleti arkasından sürükleyebileceğini ve orduyu Mustafa Kemal aleyhine çevirebilecek muhterem kimselerden olduğunu Mustafa Kemal idrak etti. Onu yatıştırmak için hemen şu mektubu yazdı:

"Millet Meclisinin belirlediği Anayasa, nihaî bir mahiyet taşımıyor. Fakat memleketi düzenli bir şekilde demokrasi ile idare etmek isteyenlere bir yol gösterici olsun diye konulan umumî prensiplerden ibarettir. Bunlardan mukaddes sultanlığa veya Hilâfete karşı bir düşmanlık kokuları sezilmiyor veya cumhuriyete teşvik mahiyeti çıkmıyor. Bizim saltanatı yıkıp yerine cumhuriyet getireceğimizi tevehhüm edenler başka bir alemde yaşıyorlar. O da hayal ve vehimler alemidir."

Bu mektup Kazım Karabekir ve diğer arkadaşlarında tesir bıraktı, fırtına dindi. Mustafa Kemal, karşıtlarını ortadan kaldıracak büyük bir kuvvete dayanmadan Cumhuriyeti kuramayacağını anlayınca, bütün gücüyle bu kuvveti hazırlamaya yöneldi. Bunda, İngilizlerin memleket dahilinde ve diğer İslâm memleketlerinde onun için yaptıkları propagandanın, bu kuvvetin hazırlanmasında yardımı oldu. Bu kuvvetleri tedarik edip, kendisine yardım eden böyle büyük bir kuvvete dayandıktan sonra, Hilâfet aleyhindeki düşüncelerini tatbike başladı. Memleket meselelerini neticelendiren, Sulh Anlaşması toplandığı zaman, Hilâfet’in ilgasını kesin bir dille beyan etmeye haşladı.