5 - NASIH - MENSUH


Sünnetin Neshi:
 

Sünnetin Kur'an ile neshi, ikisinin de kendisi ile amel etme farziyetinde eşit olmaları nedeni ile ve Sünnetin mana olarak vahiyle gelmiş olması, Kur'an’ın da mana ve lafız olarak vahiyle gelmiş olması nedeni ile caiz olmaktadır.

- Buna örnek; Beyt-ül Makdis’e yönelmektir. Bu, mütevatir Sünnet ile sabittir, Kur'an’da ona delâlet eden bir husus yoktur. Bu hüküm Allah’u Teâla’nın şu sözü ile nesh edildi.  فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ    “Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir.”[1]

-Oruç tutana, geceleyin kadınlara yaklaşması, Sünnet ile haram kılınmıştır. Bu hüküm Allah’u Teâla’nın şu sözü ile nesh edildi:            فَالآنَ بَاشِرُوهُنَّ     “Artık (Ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın.”[2]

-Aşure günü oruç tutmak, Sünnet ile vacib/farz idi. Allah’u Teâla’nın  şu sözünde geçen Ramazan orucu ile nesh edildi:  فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمْ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ “İçinizden kim (Ramazan) ayına şahit olursa oruç tutsun.”[3]

-Namazı, savaş sona eresiye kadar tehir etmek Sünnet ile caiz idi. Bundan dolayı, namazı ertelemiş olduğu halde Hendek günü şöyle dedi:   مَلأ اللَّهُ قُبُورَهُمْ نَارًا   “Allah kabirlerini ateşle doldursun!”[4] Çünkü onlar onu namazdan alıkoymuşlardı. Bu caiz oluş hükmü, Kur'an’da geçen korku namazı ile nesh edildi.

Bunların hepsi, Sünnetin Kur'an ile neshinin bilfiil vukuu bulduğuna dair delildir. Vukuu bulmak, caiz oluş delilidir. Böylelikle Sünnetin Kur'an ile neshi caiz olmaktadır.

Aynı şekilde, Sünnetin Sünnet ile neshi de caiz olmaktadır. Zira ahad haberin ahad haberle ve mütevatir haberle neshi caiz olmaktadır. Mütevatir ise, ancak mütevatir ile nesh edilir. Mütevatir, ahad haber ile nesh olunmaz.

Sünnetin Sünnet ile neshine gelince; Kendisi ile amel etme farziyetinde eşit olmaları nedeni ile, nesh eden ve nesh edilenin mana olarak vahiyle olmaları nedeni ile, bilfiil vukuu bulmuştur. Vukuu bulmak, caiz oluşun delilidir.

-Buna örnek, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu sözüdür:  كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُورِ ألا  فَزُورُوهَا     “Sizi kabir ziyaretinden men etmiştim. Dikkat edin! Artık kabirleri ziyaret ediniz.”[5]

-Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den şarap içen hakkında şöyle dediği rivayet edildi:   إِذَا شَرِبُوهَا الرَّابِعَةَ فَاقْتُلُوهُمْ  “Eğer dördüncü defa içerse, onu öldürün.”[6] Bu nass, kendisine dördüncü defa şarap içen birisi getirildiği halde onu öldürtmediğine dair gelen rivayetle nesh edildi.

Bunlar da, Sünnetin nesh edilmesinin caiz olduğuna delildir. Zira bu vukuu bulmuştur.

Mütevatirin ahad haber ile nesh edilmesi ise, caiz değildir. Böyle bir şey vukuu bulmamıştır. Mütevatir, kendisi ile kesinlik kazanılandır. Eğer delâleti katî ise, onu inkâr eden kâfirdir. Ahad haber ise, zannidir, onu inkâr eden tekfir edilmez/kâfir sayılmaz. Katî olan, zanni olan ile nesh edilmez.

Ayrıca, mütevatirin ahad haber ile neshi vukuu bulmadı. Vukuu bulmamak, Şeriata göre caiz olmayışın delilidir. Çünkü kast olunan akli caiz oluş değildir. Kast olunan Şer’î caiz oluştur. Bundan kast olunan nesh olunanın bilinmesidir. Mademki vukuu bulmadı, o halde onun hakkındaki söz, teorik faraziyeler kabilinden olur. Bu ise yasama işlerine dâhil olmaz.

Bazıları şunu ileri sürmektedirler: Allah’u Teâla şöyle demiştir:      قُلْ لاَ أَجِدُ فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلاَ أَنْ يَكُونَ مَيْتَةً   “De ki; Bana vahyolunanda, leş veya...den başka yiyecek kimseye haram kılınmış bir şey bulamıyorum.”[7] Diyorlar ki; Bu ayet haram kılmayı, onda zikredilenlere hasretmeyi gerektirmektedir. Bu hasretme, ahad yolla gelen şu rivayetle nesh edilmiştir: Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem vahşi hayvanlardan her köpek dişi veya azı dişi olan ve kuşlardan her pençeli hayvanı yemeyi yasakladı.[8] Kitabın ahad haber ile nesh edilmesi sabit olunca, mütevatir Sünnetin neshi evla babındandır.

Buna cevap şöyledir: Kur'an’ın Sünnetle nesh edilmediği sabit olmuştur. bu ayet ise ileri sürülmez. Çünkü Allah’u Teâla şu;   وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ آيَةٍ    “Biz bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimizde...”[9] sözünden dolayı ayeti ancak başka bir ayet nesh eder. Ayrıca burada nesh yoktur. Çünkü ayet diyor ki; لا أجد “Bulamıyorum”. Bunun manası; “gelmiş olan vahiyle zikredilen haramlardan başkasını bulamıyorum.” demektir. Bu, ayetten sonra başkasını haram kılan başka bir vahyin indirilmesine engel olmaz. Dolayısıyla bu ayetten sonra vahiyle gelen nehy/yasaklama nesh olmaz. Bilakis ayetten sonra indirilen olur. Çünkü لا أجد  “bulamıyorum” sözü o anki durum içindir. Gelecekte de bulamayacağına delâlet etmez. Buna binaen bu ayet bu hususta ileri sürülmez. Çünkü onda nesh yoktur.

Sünnetin sahabe icmâsı ve kıyas ile nesh edilmesi ise, caiz olmaz. Çünkü her ikisi de Rasul’den sonra hâsıl olmuştur. Sahabeler, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den sonra neshin men edildiği hususunda icmâ etmişlerdir. Bunda kesinlikle bir muhalif de yoktur.

 

İcmâ İle Sabit Bir Hükmün Neshi Caiz Olmaz:
 

Sahabenin icmâsı ile sabit bir hükmün nesh edilmesi caiz değildir. Çünkü icmâ, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den sonra meydana gelmiştir. İcma ile sabit hükmün nesh edilmesi; ancak Kitap’tan ve Sünnet’ten bir nâss ile olur ya da icmâ ile olur ya da kıyas ile olur. Hepsi de bu hususta geçersizdir.

Nâssın geçersiz olması, icmâdan önce gelmiş olmasından dolayıdır. Zira nâssların tamamı, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den alınmıştır. İcma ise, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem zamanında oluşmaz. Çünkü eğer Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onları tasvip etmezse, icmâ oluşmaz. Tasvip ederse, Rasul’ün sözü hüccet olur, icmâ olmaz. Böylece nâssın icmâdan önce geldiği sabit olmuştur. O zaman nâssın icmâyı nesh eden olması imkânsız olmaktadır.

İcmânın geçersiz olması ise; onun başka bir icmâya muhalif olarak oluşmasının imkânsız oluşundan dolayıdır. Zira başka bir icmâya muhalif oluşmuş olsaydı, iki icmâdan birisi hata olurdu. Çünkü eğer birincisi bir delilden kaynaklanmıyordu ise, o hatadır. Çünkü icmâ bir delili işaret eder. Eğer bir delilden kaynaklanıyordu ise ikincisi hatadır. Çünkü delile muhalif olarak vukuu bulmasından dolayı icmâ sayılmaz.

Kıyasın geçersiz olması ise; onun başka bir icmâya muhalif olmasının doğru olmayışından dolayıdır. Çünkü kıyas bir asla ait fer’idir/detaydır. Kitaptan veya Sünnetten veya sahabenin icmâsından kıyasa muhalif bir delil geldiğinde, kıyas terk edilir. Mademki kıyasın sahabenin icmâsına muhalif olması doğru değildir, o halde sahabenin icmâsının kıyas ile nesh edilmesi de caiz olmaz.

 

Kıyasın Hükmünün Neshi Caiz Olmaz:
 

Kıyas ile istinbat edilen hükmün nesh edilmesi caiz olmaz. Zira kıyas bir asıldan elde edildiğinde, asıl baki kaldıkça o da baki olur. Nesh edilerek asıl ortadan kalkınca, o zaman kıyas olmaz. Bunun için kıyasta nesh kesinlikle olmaz. Zira aslı devam ettiği halde kıyasın hükmünün kaldırılması düşünülmez.

Muteber olan kıyas; illeti, Kitaptan veya Sünnetten nâss ile veya sahabe icmâsı ile gelmiş olan kıyastır. Dolayısıyla aslın illeti bu üçünden birisi ile sabit olmuş olur. Nesh olursa, fer’ide olur, asılda değil. Asıl devam ederken fer’ide vukuu bulursa, asıl devam ettiği sürece kıyas için nesh meydana gelmez. Asılda nesh olursa, asıl nesh edilmiş olduğu sürece esasen kıyas var olmaz. Kıyas olmayınca da neshinden bahsedilmez.

Ayrıca aslın neshi, kıyas hükmü için bir nesh değildir. Bilakis o, Kitap veya Sünnet veya sahabe icmâsı ile sabit olan bir hüküm için neshdir. Bu ise, kıyastan değildir. Bunlara binaen kıyas hükmünde nesh kesinlikle olmaz.


[1] Bakara: 144

[2] Bakara: 187

[3] Bakara: 185

[4] Müslim, K. Mesâcid, 994

[5] Hâkim tahriç etti. Ahmed b. Hanbel, B. Müs. Ensâr, 21974

[6] Ahmed b. Hanbel, Müs. Şâmiyyîn, 16256

[7] En’am: 145

[8] Müslim

[9] Nahl: 101