Sünnetin Neshi:
Sünnetin Kur'an ile neshi, ikisinin de kendisi ile amel etme
farziyetinde eşit olmaları nedeni ile ve Sünnetin mana olarak
vahiyle gelmiş olması, Kur'an’ın da mana ve lafız olarak vahiyle
gelmiş olması nedeni ile caiz olmaktadır.
- Buna örnek; Beyt-ül Makdis’e yönelmektir. Bu, mütevatir
Sünnet ile sabittir, Kur'an’da ona delâlet eden bir husus
yoktur. Bu hüküm Allah’u Teâla’nın şu sözü ile nesh edildi.
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ “Artık yüzünü Mescid-i Haram
tarafına çevir.”
-Oruç tutana, geceleyin kadınlara yaklaşması, Sünnet ile
haram kılınmıştır. Bu hüküm Allah’u Teâla’nın şu sözü ile nesh
edildi: فَالآنَ
بَاشِرُوهُنَّ “Artık (Ramazan gecelerinde)
onlara yaklaşın.”
-Aşure günü oruç tutmak, Sünnet ile vacib/farz idi.
Allah’u Teâla’nın şu sözünde geçen Ramazan orucu ile nesh
edildi: فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمْ
الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ “İçinizden kim (Ramazan)
ayına şahit olursa oruç tutsun.”
-Namazı, savaş sona eresiye kadar tehir etmek Sünnet ile
caiz idi. Bundan dolayı, namazı ertelemiş olduğu halde Hendek
günü şöyle dedi: مَلأ اللَّهُ
قُبُورَهُمْ نَارًا “Allah kabirlerini
ateşle doldursun!”
Çünkü onlar onu namazdan alıkoymuşlardı. Bu caiz oluş hükmü,
Kur'an’da geçen korku namazı ile nesh edildi.
Bunların hepsi, Sünnetin Kur'an ile neshinin bilfiil vukuu
bulduğuna dair delildir. Vukuu bulmak, caiz oluş delilidir.
Böylelikle Sünnetin Kur'an ile neshi caiz olmaktadır.
Aynı şekilde, Sünnetin Sünnet ile neshi de caiz olmaktadır. Zira
ahad haberin ahad haberle ve mütevatir haberle neshi caiz
olmaktadır. Mütevatir ise, ancak mütevatir ile nesh edilir.
Mütevatir, ahad haber ile nesh olunmaz.
Sünnetin Sünnet ile neshine gelince; Kendisi ile amel etme
farziyetinde eşit olmaları nedeni ile, nesh eden ve nesh
edilenin mana olarak vahiyle olmaları nedeni ile, bilfiil vukuu
bulmuştur. Vukuu bulmak, caiz oluşun delilidir.
-Buna örnek, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
şu sözüdür: كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ
عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُورِ ألا فَزُورُوهَا “Sizi
kabir ziyaretinden men etmiştim. Dikkat edin! Artık kabirleri
ziyaret ediniz.”
-Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den şarap
içen hakkında şöyle dediği rivayet edildi:
إِذَا شَرِبُوهَا الرَّابِعَةَ
فَاقْتُلُوهُمْ “Eğer
dördüncü defa içerse, onu öldürün.”
Bu nass, kendisine dördüncü defa şarap içen birisi
getirildiği halde onu öldürtmediğine dair gelen rivayetle nesh
edildi.
Bunlar da, Sünnetin nesh edilmesinin caiz olduğuna delildir.
Zira bu vukuu bulmuştur.
Mütevatirin ahad haber ile nesh edilmesi ise, caiz değildir.
Böyle bir şey vukuu bulmamıştır. Mütevatir, kendisi ile kesinlik
kazanılandır. Eğer delâleti katî ise, onu inkâr eden kâfirdir.
Ahad haber ise, zannidir, onu inkâr eden tekfir edilmez/kâfir
sayılmaz. Katî olan, zanni olan ile nesh edilmez.
Ayrıca, mütevatirin ahad haber ile neshi vukuu bulmadı. Vukuu
bulmamak, Şeriata göre caiz olmayışın delilidir. Çünkü kast
olunan akli caiz oluş değildir. Kast olunan Şer’î caiz oluştur.
Bundan kast olunan nesh olunanın bilinmesidir. Mademki vukuu
bulmadı, o halde onun hakkındaki söz, teorik faraziyeler
kabilinden olur. Bu ise yasama işlerine dâhil olmaz.
Bazıları şunu ileri sürmektedirler: Allah’u Teâla şöyle
demiştir: قُلْ لاَ أَجِدُ
فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ
إِلاَ أَنْ يَكُونَ مَيْتَةً “De ki; Bana
vahyolunanda, leş veya...den başka yiyecek kimseye haram
kılınmış bir şey bulamıyorum.”
Diyorlar ki; Bu ayet haram kılmayı, onda zikredilenlere
hasretmeyi gerektirmektedir. Bu hasretme, ahad yolla gelen şu
rivayetle nesh edilmiştir: “Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem vahşi hayvanlardan her köpek dişi veya azı dişi
olan ve kuşlardan her pençeli hayvanı yemeyi yasakladı.”
Kitabın ahad haber ile nesh edilmesi sabit olunca, mütevatir
Sünnetin neshi evla babındandır.
Buna cevap şöyledir: Kur'an’ın Sünnetle nesh edilmediği sabit
olmuştur. bu ayet ise ileri sürülmez. Çünkü Allah’u Teâla şu;
وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ
آيَةٍ “Biz bir ayetin yerine başka bir ayet
getirdiğimizde...”
sözünden dolayı ayeti ancak başka bir ayet nesh eder. Ayrıca
burada nesh yoktur. Çünkü ayet diyor ki;
لا أجد “Bulamıyorum”.
Bunun manası; “gelmiş olan vahiyle zikredilen haramlardan
başkasını bulamıyorum.” demektir. Bu, ayetten sonra başkasını
haram kılan başka bir vahyin indirilmesine engel olmaz.
Dolayısıyla bu ayetten sonra vahiyle gelen nehy/yasaklama nesh
olmaz. Bilakis ayetten sonra indirilen olur. Çünkü
لا أجد “bulamıyorum”
sözü o anki durum içindir. Gelecekte de bulamayacağına delâlet
etmez. Buna binaen bu ayet bu hususta ileri sürülmez. Çünkü onda
nesh yoktur.
Sünnetin sahabe icmâsı ve kıyas ile nesh edilmesi ise, caiz
olmaz. Çünkü her ikisi de Rasul’den sonra hâsıl olmuştur.
Sahabeler, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
sonra neshin men edildiği hususunda icmâ etmişlerdir. Bunda
kesinlikle bir muhalif de yoktur.
Sahabenin icmâsı ile sabit bir
hükmün nesh edilmesi caiz değildir. Çünkü icmâ, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den sonra meydana gelmiştir.
İcma ile sabit hükmün nesh edilmesi; ancak Kitap’tan ve
Sünnet’ten bir nâss ile olur ya da icmâ ile olur ya da kıyas ile
olur. Hepsi de bu hususta geçersizdir.
Nâssın geçersiz olması, icmâdan önce gelmiş olmasından
dolayıdır. Zira nâssların tamamı, Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’den alınmıştır. İcma ise, Nebi SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem zamanında oluşmaz. Çünkü eğer Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onları tasvip etmezse,
icmâ oluşmaz. Tasvip ederse, Rasul’ün sözü hüccet olur, icmâ
olmaz. Böylece nâssın icmâdan önce geldiği sabit olmuştur.
O zaman nâssın icmâyı nesh eden olması
imkânsız olmaktadır.
İcmânın geçersiz olması ise; onun başka bir icmâya muhalif
olarak oluşmasının imkânsız oluşundan dolayıdır. Zira başka bir
icmâya muhalif oluşmuş olsaydı, iki icmâdan birisi hata olurdu.
Çünkü eğer birincisi bir delilden kaynaklanmıyordu ise, o
hatadır. Çünkü icmâ bir delili işaret eder. Eğer bir delilden
kaynaklanıyordu ise ikincisi hatadır. Çünkü delile muhalif
olarak vukuu bulmasından dolayı icmâ sayılmaz.
Kıyasın geçersiz olması ise; onun başka bir icmâya muhalif
olmasının doğru olmayışından dolayıdır. Çünkü kıyas bir asla ait
fer’idir/detaydır. Kitaptan veya Sünnetten veya sahabenin
icmâsından kıyasa muhalif bir delil geldiğinde, kıyas terk
edilir. Mademki kıyasın sahabenin icmâsına muhalif olması doğru
değildir, o halde sahabenin icmâsının kıyas ile nesh edilmesi de
caiz olmaz.
Kıyas ile istinbat edilen hükmün nesh edilmesi caiz olmaz. Zira
kıyas bir asıldan elde edildiğinde, asıl baki kaldıkça o da baki
olur. Nesh edilerek asıl ortadan kalkınca, o zaman kıyas olmaz.
Bunun için kıyasta nesh kesinlikle olmaz. Zira aslı devam ettiği
halde kıyasın hükmünün kaldırılması düşünülmez.
Muteber olan kıyas; illeti, Kitaptan veya Sünnetten nâss ile
veya sahabe icmâsı ile gelmiş olan kıyastır. Dolayısıyla aslın
illeti bu üçünden birisi ile sabit olmuş olur. Nesh olursa,
fer’ide olur, asılda değil. Asıl devam ederken fer’ide vukuu
bulursa, asıl devam ettiği sürece kıyas için nesh meydana
gelmez. Asılda nesh olursa, asıl nesh edilmiş olduğu sürece
esasen kıyas var olmaz. Kıyas olmayınca da neshinden
bahsedilmez.
Ayrıca aslın neshi, kıyas hükmü için bir nesh değildir. Bilakis
o, Kitap veya Sünnet veya sahabe icmâsı ile sabit olan bir hüküm
için neshdir. Bu ise, kıyastan değildir. Bunlara binaen kıyas
hükmünde nesh kesinlikle olmaz.